Türkiye'de vergi adaletsizliği var. Bunun sebebi basit. Çünkü ekmek, et, süt, gömlek, ayakkabı, akaryakıt, telefon türü mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler, toplam vergi gelirlerinin yüzde 70'ini oluşturuyor.
Oysa vergi adaleti olan ülkelerde durum tam aksine! Onlarda dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin yüzde 30'unu, kazançlar üzerinden alınan doğrudan vergiler de toplam vergi gelirlerinin yüzde 70'ini oluşturuyor.
Vergi denilen şey, yol, okul, savunma, adalet gibi kamu hizmetlerinin görülmesi için alınır. Bu tür hizmetlerin finansmanına her vatandaşın geliri oranında katılması zorunludur. Ama bizde zenginler kamu hizmetlerinin finansmanına daha az katılıyor.
Bunun sonucu ne mi oluyor? Toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı yüksek olduğu için, bizde kamu hizmetlerinin finansmanını düşük gelir grupları sağlıyor.
Mesela asgari ücretle çalışıp ayda 739 lira alan bir vatandaş ekmek aldığında, yüzde bir, et aldığında yüzde sekiz KDV ödüyor. Ayda 100 bin lira geliri olan zengin bir vatandaş da ekmek ve et aldığında aynı oranda vergi ödüyor. Böylece asgari ücretlinin üzerine düşen verginin refah azaltıcı etkisi çok daha fazla oluyor.
Bir de ayda 100 bin lira geliri olan vatandaş, yeterli düzeyde gelir vergisi ödemiyorsa o zaman vay düşük gelirlinin haline. O zaman kamu hizmetlerinin finansmanı, daha da büyük oranda düşük gelirli grupların sırtına yükleniyor.
Peki vergiyi daha çok kim ödemeli? Tabii ki yüksek gelir elde edenler ödemeli.
Ayrıca vergi sadece kamu hizmetini finanse etmez. Aynı zamanda sosyal adaleti sağlamak için zenginden fakire bir kaynak transferi görevini de yerine getirir vergi. Ama bizde zenginlerin bazıları bu görüşe katılmaz. Fazla vergi ödememek için gelirlerini gizlerler ya da yurtdışına vergi cennetlerine gönderirler.
İşte bu tartışmanın son örneği Başbakan Erdoğan ile TÜSİAD arasında yaşandı. Başbakan Erdoğan, son dönemde aşırı kazanç elde eden finans kesiminin yatırım yaparak istihdam yaratmasını önerdi. Çünkü yatırımlar, istihdamı ve kazançları çoğaltarak bir ülkede vergi tabanını genişletir.
Oysa faiz lobisi kazandığı paraları yatırıma yöneltmeyip kısa yoldan parayı topluyor ve yurtdışına çıkartıyor. Başbakan Erdoğan, işte bu durum sürdüğü takdirde ve ihtiyaç hissedilmesi halinde, dünyada olduğu gibi bizde de aşırı finansal kazanç elde edenlerden ek vergi alınabileceğini söyledi.
Bunun üzerine TÜSİAD başkanı basında da yayımlanan tuhaf bir tweet mesajıyla Başbakan'a cevap verdi.
TÜSİAD başkanı, mesajında, "kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün ekonomimizin en önemli sorunlarından biri olduğunu düşünüyoruz. Esas olan kayıt dışı ile mücadeledir" diyor ve gelir vergisi stopajı, servet, enerji, iletişim, harç, çevre, KDV'nin önemli bir bölümünün kayıt içi kurumlar tarafından ödendiğini ileri sürüyor.
Anlaşılan TÜSİAD başkanı, vergi sorumlusuyla vergi mükellefini hâlâ birbirine karıştırıyor. Söylediği gelir vergisi stopajı, kendilerinin mükellefi olduğu vergi değildir. Bu, işçinin ücretinden ödediği gelir vergisidir.
Aynı şekilde enerji, iletişim, çevre, KDV gibi vergiler de nihai tüketicinin üstlendiği vergilerdir. Şirketler bu vergileri kesmekle yükümlü olan vergi sorumlularıdır, vergi mükellefi değillerdir. Anlayacağınız, TÜSİAD başkanının "biz ödüyoruz" dediği bütün bu vergileri sonunda nihai mal ve hizmeti tüketen vatandaş öder.
Ayrıca ihracat yaparken üretimde ödenen vergiler de iade edilir. Kısacası TÜSİAD başkanı işçinin ve tüketicinin ödediği vergiyi kendi ödediği vergi gibi gösterip vatandaşı yanıltmaya çalışıyor.
Gelelim kayıt dışıyla mücadele önerisine... İşte bu noktada TÜSİAD başkanı yüksek dolaylı vergi ödeyen vatandaşla adeta alay ediyor. Çünkü 1 Temmuz 2012'de yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu'nun şeffalık hükümlerini TÜSİAD ve TOBB medyada büyük bir gürültü çıkartarak değiştirttiler. Böylece şeffaflık getiren AB ile uyumlu yeni TTK maddeleri kanundan çıkarıldı.
Yeni TTK'da şiddetle karşı çıktıkları şeffaflık hükümleri şirketten para çekme yasağı getiren, faturaya isim yazmayı, sahte şirket kurmayı önleyen, uluslararası muhasebe standartlarına uygun bilançoyu web sitesinde yayınlama zorunluluğu getiren maddelerdi.
Bu konuyu, yeni TTK'yı hazırlayan heyetin başkanı Prof. Dr. Ünal Tekinalp dünyada saygın bir dergi olan International Financial Law Review'un
Eylül 2012 nüshasında yayınlanan Moving to Modernity başlıklı yazısında şöyle dile getirdi:
"Before the new TCC took effect there was intensive lobbying by business circles,paticularly by their umbrella organisations.Their lobbying led to limited changes that vitiated the reformist mentality underpinning TCC..." Tekinalp,TÜSİAD ve TOBB'un yoğun lobiciliği sonunda yeni TTK'nın reformist mantığının değiştirildiğini belirtti.
İşte durum böyle. TÜSİAD başkanı AB uyum yasası olan yeni TTK'nın şeffaflığı getiren, kayıt dışını önleyen maddelerini yoğun bir lobi faaliyetiyle değiştirtiyor. Sonra da tweetle akıl veriyor. "Vergi toplamak için kayıt dışının önlenmesi gerekir" diyor. Türkiye'yi eski Türkiye sanıyor ve vatandaşın hiçbir şey bilmediğini ve hatırlamadığını var sayıyor.
Sahi siz vatandaşla alay mı ediyorsunuz?
(Sabah gazetesinden alınmıştır)