Dün, Türkiye'nin 2001 krizinde IMF operasyonlarını yürüten Onno de Beaufort Wijnholds'un Fighting Financial Fires (Finansal Yangınla Savaş) adıyla yeni yayımladığı kitabından 2001 kriziyle ilgili bölümler aktardık.
Wijnholds'a göre, ABD IMF'nin talebine rağmen Meksika'ya kullandırdığı Exchange Stabilization Fund (Döviz istikrar fonu) hesabından Türkiye'ye para veremeyeceğini söylüyor. Ve bunu da politik nedenlerle yapıyor.
Bu konu, IMF Başkanı Köhler ve Derviş'e iletiliyor. Sonra da Türkiye'ye yüzde 6.5 faiz dışı fazla ayırmasını şart koşan çok ağır koşullarda bir program kabul ettiriliyor.
Biz de dünkü yazımızda, 2001 krizinde IMF ve ABD ile yapılan görüşmelerin aydınlanması için Kemal Derviş'in konuşması gerektiğini belirttik. Bugün 2001 krizini yaşayan dönemin Ziraat Bankası Genel Müdürü Osman Tunaboylu'nun yeni piyasaya çıkan Babama Anlattığım Bürokrasi ve Bankacılık Hikâyeleri kitabından tuhaf bir bölümü aktaralım.
Tunaboylu, yeni göreve başlayan Devlet Bakanı Derviş'e bankanın sorunlarını anlatmak için randevu alıp gidiyor. Ve Derviş ile olan konuşmasını şöyle aktarıyor:
"Bilmem Hazine'den arkadaşlar bilgi verdiler mi, bayramdan sonra kamunun maaş ödemeleri var. Banka olarak Hazine adına 580 trilyon liralık maaş ödemesi yapacağız. Bunun 280'i bizde var ama kalan 300 trilyonu Hazine'nin bize vermesi gerekiyor..." diyor.
Tunaboylu, Bakan Derviş için, "Bu işlere henüz yabancı olduğu için galiba anlamadı. Bunları bana neden söylüyorsun der gibi baktı" diyerek devam ediyor:
"Bilgilerinize sunmak istediğim ikinci konuya gelince... Bankamızca zirai kredi faiz oranları yürürlükteki kararnameye göre tahvil faiz oranlarından aşağı olmamak üzere yönetim kurulumuzca belirleniyor... Ama bu son krizde faizlerin olağanüstü yükselmesi kaynak maliyetimizi yüzde 100'ün üzerine çıkardı. Bu durumda zirai kredi faizlerini bu güne kadar yaptığımız gibi gösterge faizi düzeyinde tutmamız mümkün değil, mutlaka kaynak maliyetimizin üzerine çıkarmamız gerekiyor. Bu ise küçük çiftçilere verilen kredilerin faizlerini yüzde 100 artırmak demek..." diyor.
Tunaboylu, Derviş'in bu sözlerine tepkisini de şöyle anlatıyor: "Ne diyeceğini bilemedi. Peki yükseltmezseniz ne olur?" diye sordu.
Bakanın bu sorusu üzerine Tunaboylu da "Görev zararı doğar, sorumlu oluruz" cevabını veriyor. Bunun üzerine Bakan Derviş bir şey söylemiyor ve Tunaboylu "Talimatınız nedir Sayın Bakan" diye soruyor. Olayın devamını da şöyle anlatıyor: "Ondan cevap beklerken, birkaç dakika önce girip lafa karışmadan konuşmamızı dinleyen Hazine Müsteşar Vekili "Siz artırın, yetki sizde kim karışır ki" dedi.
Tunaboylu bunun üzerine "Doğru, doğru da Sayın Başbakan da beklesinler demiş... Hükümet belki çiftçiyi korumak için faizlerin bu kadar yükselmesine izin vermeyecek" diyor. Kitapta bu konuşmalar uzun uzun anlatılıyor. Merak edenler kitabın 517-523'üncü sayfalarına bakabilir.
Gelelim asıl soruna... Tunaboylu, Bakan Derviş'le yaptığı ve kitabında aktardığı bu konuşmanın ardından ertesi sabah gazeteleri karıştırırken bir köşe yazısında bu olayın anlatıldığını görüyor ve soğuk duşun büyüğünü yaşadığını belirtiyor.
"O gün bu yazıyı kaç defa okudum bilmiyorum. Ama her defasında yazıklar olsun dedim. Ben devletle konuştuğumu sanıyordum, meğer içeride gazeteci varmış. Madem varmış keşke olan biteni olduğu gibi yazsaymış. Ama onu da yapmamış, çarpıtmış. Yeni bakanı kurtarıcı, kahraman göstermiş, eskileri kötülemiş. Ben de bunlara malzeme olmuşum."
Anlayacağınız devlet bankasının genel müdürü, bankanın sahibi olan devlet hazinesinden sorumlu bakana, devlet memurlarının maaş ödemeleriyle ilgili olarak eksik kalan tutarı istemeye gidiyor. Çiftçi kredi faizleriyle ilgili sorunu anlatıyor. Anlattıkları ertesi gün bir köşe yazısında çıkıyor.
O günleri hatırlayın! Basında çıkan bu yazıların ardından bu ülkede gecelik faizler yüzde 7 binlere kadar çıkıyordu. Bu anlatılanlara göre, demek ki birileri o dönemde bu işlerden epeyce para kazanmış.
Tabii bir de aklımıza hemen şu soru geliyor, Devlet Bakanı Derviş, devlet bankası genel müdürünün devlete anlattığı bir sorunu nasıl gazeteciye aktarıyor ya da gazeteci bu konuşmanın tüm ayrıntısını nasıl bilebiliyor?
Acaba Derviş'in odası mı dinleniyordu? Yoksa... En iyisi, Derviş'in konuşması ve bu konulara açıklık getirmesi.
Aksi takdirde bu ülkede şeffaflık olamayacağı gibi haksız kazançların da hesabı sorulamaz. Bülent Ecevit Hükümeti'nin nasıl zora düşürüldüğü ve bu işi kimlerin yaptığı, kimlerin o soygun sürecini yönettiği gün ışığına çıkartılamaz.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)