"Türkiye’nin partisi olacağız! Kürt, Türk herkesin daha mutlu olması için çalışacağız ‘’ diyor siyasi partinin genel başkanı. İsmi önemli değil. Çünkü o isimde olmasa, başka bir isimde birisini bulacaklar bu tiyatronun bu rolü için.
Ağzından bal akıyor. Sonra da "PEKEKE den silah bırakmasını istiyoruz. PEKEKE ile aramızda mesafe var ama PEKEKE düşmanımızda değil!’’ diyor.
Bir önceki seçimlerde 80 milletvekili ile milletin yüce meclisine girdiğinde, ertesi gün hemen İmralı’daki doğal başkanlarına, ki PEKEKE’ nin de doğal başkanı oluyor o zat, evet işte Ona özgürlük istedi. Sonra Avrupa’ya gidip PEKEKE’ nin Avrupa kanadı başkanları ile görüştü ve oradan kürsülere çıkıp özerklik istediğini bağırdı.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Türkiye’nin partisi olması mümkün değil! Kürtlerin partisi olması hiç mümkün değil! Çünkü bu millet eline silah alıp dayatmada bulunan, külhanbeylik taslayan, kabadayılığa soyunan, istemediği konuları kendisine dayatan hiç kimseyi sevmez. Devlete kafa tutan insanlar makbul insanlar olamaz. Ama hükümetle sorunun varsa eğer, o zaman o hükümetin işine demokratik yollardan son vermek için; siyaset, politika ismi verilen işler yapılmalıdır.
Ancak milletin zekası, bilgisi, kültürü ile alay etmemek gerekir. Bir insan kendisini çok zeki, çok akıllı, çok iş bitirici olarak ve başkalarını da çok salak, hiçbir şeyden anlamaz, kazıklanabilir, kandırılabilir olarak görüyorsa, o insanda kesinlikle bir problem vardır.
"Ben sağ, sol, ırkçı, dinci, etnik davacı ve varsa başka, tüm silahlı grupları terör örgütü olarak kabul ediyorum ve tüm teröristleri kınamaktan öte lanetliyorum ve onları yok etmek için kanımın, canımın son zerresine kadar savaşmaya hazırım, ben milletimin askeri ve polisi ile el ele ve gönül gönüle bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’’ diyebiliyorsan işte o zaman dinin, milliyetin, aslın her ne olursa olsun senin partin benim için Türkiye Partisi olabilmiştir ve parti projelerinizi de beğenirsem size oy verebilirim ve başkalarının da size oy vermesi için yakınlarıma öneride bulunabilirim.
Babadan oğula geçen krallıkla ve padişahlıkla yönetilen bir rejimimiz yok ve böyle bir rejime bu çağdan sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize sağladığı bu koşullardan sonra asla izin vermeyiz. Eğer böyle bir rejim altında olsaydık ve başımızda zalim, psikopat, iki dudağının arasından çıkan her söz kanun ,farz, vacip, emir, buyruk, ferman kabul edilen bir padişah, imparator, kral olsaydı, işte o zaman hepimiz milletçe silahlanırdık ve padişahlığı ayaklarımızın altında ezer, padişaha ve muhafızlarına da haddini bildirirdik.
Ama mevcut koşullarda özgürlük , demokrasi istiyorum yalanları ile açıkça Kürt ırkçılığı yapan grupların silahlanıp devletin askerine, polisine haince, kalleşçe kurşun sıkan, onların ayakları altında bomba patlatan her insan hepimiz için canidir, psikopattır, vatan hainidir ve yok edilmeleri gerekir ve onlarla hiçbir konuda hiçbir zaman pazarlık yapılamaz.
Politikanın, siyasetin, diplomasinin çeşitli tanımları yapılıyor. Bence hangi tanım yapılırsa yapılsın; bu işi yapan kişilerin dürüst, mert, sözünün eri, vatanını ve milletini ve devletini ,tarihini, kültürünü seven kişiler olmaları gerekir ve kesinlikle geçinebilecekleri makul maaşlarla ve koruma altında bulunmadan, zırhlı araçlara binmeden bu işleri cesurca yapmalıdırlar.
Devletin kendilerine sağladığı imkanlarla kendilerini ve ailelerini zengin, şirket sahibi kişiler yapmaktan da kesinlikle şeytandan kaçar gibi kaçmalıdırlar.
Bugünkü siyasi ve politik ve diplomasi anlayışları ile benim anlayışım kesinlikle örtüşmüyor. Anlayışı örtüşen kimseler olduğunu da sanmıyorum. Siyasetçiler, politikacılar hariç!
Teröristlere lanet okumayanlar bizden değildir. Biz kimiz? Biz sade vatandaşlarız, biz normal ve sıradan kimseleriz ve suçtan, günahtan, Allah’tan korkan insanlarız.