Süleyman Demirel Han’ın saltanatı inişli çıkışlı, gidişli dönüşlü yıllardan oluşur. Asıl büyük başarısı siyasette kalıcı olmayı becermesidir.
Demirel Efendimizin siyaset anlayışını özetlemek çok kolaydır aslında: Muhalefetteyken, ülke yararına yapılan her şeye karşı çıkmak, demagojiyi sanata dönüştürerek yapılanları yerin dibine sokmak. Seçimlerdeyse “benim köylüm, benim çiftçim, benim işçim, benim esnafım,” gibi hiçbir anlamı olmayan boş laflarla göz boyayıp iktidara gelmek, verdiği sözleri tahta kurulduktan sonra anımsatanları, “dün dündür bugün bugündür!” gibi “özdeyişlerle” geçiştirmek. Efendimizin “özdeyişleri” bu milletin belleğine kazınmıştır; bu da başarılarından biridir zaten:
Ülkede petrol bulunmaz, yanıt hazırdır: “Benzin vardı da biz mi içtik!”
Teknolojisi eskimiş, astarı yüzünden pahalı santraller kurulurken eleştiren oldu mu hemen bağırır: “Elektriğin komünisti mi olurmuş!”
Belirli bir amaç, yasal bir istek için düzenli bir biçimde sokağa dökülenlerin dertlerine çare arayacağına, “sokaklar yürümekle aşınmaz!” diyerek sıyrılır işin içinden.
Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, “sağcı ya da solcu” diye silaha davrananların kimlerce kullanıldığını kavraması ve de bunu millete açıklaması gerekirken, “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” narasıyla kendini taraf ilan eder aslında taraf maraf yokken ve de amaç askeri darbeye zemin hazırlamakken.
Siyaseti hep bir meslek olarak görür efendimiz. Tahta yeniden gelebilmek için milletin sinirini bozmaktan tansiyonunu yükseltmeye değin her yola başvurur; gün gelir cepheler bile kurar.
Efendimiz “bir bilendir”; onun söyledikleri yasadır sanki. Kendisine bir soru sorulduğunda ve de bunun yanıtını vermekte zorlandığında hemen gerdanını titretir, soruyla ilgisi olmayan bir sürü sözcüğü ardı ardına sıralar ve “va mı bunun başka izah tarzı!” diyerek kestirip atar. Gün gelir hiç sıkılmadan onlarca yıl yönettiği ülkenin “yetmiş cente muhtaç” olduğunu da söyleyecektir.
Gördüğü son darbe 12 Eylül’dür. O sabah Türkiye’de hemen herkes efendimizin bir daha dönmemek üzere iktidardan gittiği kanısındadır. Ve tabi yanılır! Türkiye 6 Eylül 1987’de referanduma gider ve Süleyman Demirel Han’a yeniden taht yolu açılır. AP tarihe karıştığından, yerine kurulan Doğru Yol Partisi’nin başına geçer. Ve 20 Kasım 1991 tarihinde rahmetli Erdal İnönü’nü desteğiyle yeniden tahta çıkar. Kenan Evren’in “görev süresi” dolmuş, rahmetli Turgut Bey Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sürekli olarak Turgut Bey’i hedef alır, kendisi sanki filinta gibiymişcesine rahmetliye “Çankaya’nın şişmanı” diye hakaret eder! Turgut Bey 1993 yılında aniden vefat edince, 16 Mayıs 1993’de padişahlık tahtından imparatorluk tahtına dikey geçiş yapar efendimiz. Ne mi yapar bu yeni tahtta oturduğu yedi yıl boyunca? Onu da başka bir yazıda inceleyeceğiz, izninizle. En büyük başarısının post modern darbe denen 28 Şubat olduğunu hatırlamakla yetinelim şimdilik!
STAR