Biraz sanat yapalım izninizle! Beste, güfte, resim, heykel yaparsın itirazım yok. Kitap, şiir yazarsın, öyküler ve romanlar düzersin itirazım yok. Ancak; tarihi bir roman yazacaksan en ciddi belgelere uluslararası arşivlerden, kütüphanelerden ulaşman gereklidir ve bu konuda araştırma yapmış olan kişilerle görüşmen gereklidir. Eğer tarihi bir filim yapacaksan o zaman kılı kırk yaracaksın, ince eleyip sık dokuyacaksın, tüm ayrıntıları lime lime edeceksin! Neden? Çünkü adı üstünde! Tarihi diyorsun! Geçmişi ışık tutacaksın ama geleceğe de ışık tutacaksın! Hem geçmiş ruhları huzur içinde bırakman gereklidir, hem de gelecek nesillere çok keskin bir belge bırakman gereklidir! Bu yüzden diyorum ki ‘’ Ben yaptım oldu, ben yapımcıyım, ben sponsorum, ben kimi istersem bu filmde onu oynatırım, ben bu filmi istediğim gibi çekerim, ben bu filmde istediğim kişiye istediğim rolü veririm!’’ diyemezsin! Dersin, hatta dediğin gibi filmi de çekmiş olursun, hatta şansın yaver giderse, gişe hasılat rekorları da kırarsın, hatta daha önce yemek ısmarladığın ve iki hafta yurt dışında seyahat ısmarladığın yazarlar, eleştirmenler, reklam düdükçüleri varsa, onlar senin filminin gönüllü eleştirmenliğini yaparlar ve seni yere göğe sığdıramazlar. Sen de kendini Mehmet Akif, Yahya Kemal, Namık Kemal hatta Atatürk falan sanırsın! Ama tarih mutlaka herkesin takma sakalını düşürür ve her vukuatın aslını, astarını ortaya döker ve bugün olmasa bile, yüz yıl sonra torunlarının çocukları sana söverler!
Tarihi kişilikleri her sanatçı oynayamaz! Tarihin sevgi ile kucakladığı, artık ruhlar alemine karışmış kişileri her oyuncu canlandıramaz! Bunu çok dikkatli düşünmek gerekir! Yüzlerce aday arasından seçim yapmak, kamuoyu araştırmaları, anketler yapmak gerekir!
Bu güne kadar Türk sinemasında tarihi kişilikleri canlandıran en başarılı oyuncular kime sorarsanız sorun Battal Gazi, Malkoçoğlu rolleri ile Cüneyt Arkın’dır veya Fahrettin Cüreklibatır’dır.
Günümüzde de Diriliş televizyon dizisi ile, dizide had safhada senaryo hataları olmasına rağmen, Ertuğrul Gazi rolünü oynayan Engin Altan Düzyatan, Gündoğdu rolünü üstlenen Kaan Taşaner, Hayme Ana rolündeki Hülya Darcan, Süleyman Şah rolündeki Serdar Gökhan, Halime Hatun rolündeki Esra Bilgiç bu rollerinin haklarını verdikleri gözlenmektedir. Özellikle Engin Altan Düzyatan ve Kaan Taşaner bu rollerini oynamıyorlar, sanki yaşıyorlar.
Bu iş şarkı söylemek gibidir. Şarkı iki türlü söylenir. En çok söylenen şarkılar ağızlarla söylenen şarkılardır. Kafanız, kulaklarınız rahatsız olur, beyniniz rahatsız olur, migreniniz tutar. Diğeri de yürekle ,ruhla söylenen şarkılardır. Eğer böyle bir şarkı duyarsanız; o anda tavuk kesiyorsanız bıçağı bırakırsınız, o anda kavga ediyorsanız kavgayı terk edersiniz. Çünkü ruhunuza işleyen ahenkli bir ses sizi tatlı ve huzurlu bir büyü ile tutsak etmiştir.
Atatürk ilke ve inkılaplarını yüreği ile benimsemeyen bir adam uluslararası bin tane sinema ödülü almış olsa da ,Atatürk rolünü hakkını vererek oynayamaz.
Deniz Gezmiş, Mustafa Pehlivanoğlu birçok insanın yüreklerini sızlatan kahraman delikanlılardır. Ülküsü olmayan, ideali olmayan, bu insanların hayatları hakkında yazılan her satırı, her sayfayı ,her yazıyı, her kitabı hissederek okumayan ve onların cesaretlerinin ardındaki dağları göremeyen şahıslar bu roller için uygun olamazlar. Bu gözü pek kahramanların annelerini, babalarını oynamak ise daha da ağır bir yüktür, vebaldir, sorumluluktur.
‘’ Ben yaptım oldu! Ben böyle istiyorum! Bence tamamdır! ‘’ Diyemezsiniz! Sonra o kahramanlar öbür dünyada yakanıza yapışırlar ve ayıp olmadı mı ey Allah kulu? Diye sana sorarlar ve seni öbür dünyanın yetkililerine, Allah’ın görevlendirdikleri sorgu görevlilerine şikayet ederler.
Bütün yapımcılar söylediklerimi düşünsünler! Çanakkale hakkında bir çok yarı belgesel veya tam belgesel kitaplar yazıldı, filmler yapıldı! Bunların arasında Mustafa Kemal Paşayı yok sayıp savaşı ruhlar aleminden gelmiş yeşil sarıklıların kazandığı da anlatıldı, işgal kuvvetlerini nefsi müdafaada öldürmek zorunda kaldığımız için bizi katil, canavar gibi göstermeye yakın anlatımlar da oldu. Sanki işgal kuvvetleri vatan topraklarımıza misafir gelmiş de bizim atalarımızda misafire gerekli hürmeti göstermeyip onun canına kıymış gibi senaryolar rağbet gördü.
Yapımcı asker gibi olmalıdır! Ne alakası var! Şu alakası var! Asker nasıl ki işine siyaset, politika karıştırmazsa ve görevini ,rütbelerini, makamını ,silahını para ile satmazsa, yapımcı da tarihi filminde hiçbir siyasi partinin, ideolojinin oyuncağı olmadan işini tam olarak yapmalıdır ve çok düzgün bir senaryoya bağlı kalarak, çok yetenekli ve oynayan değil, hisseden hatta hissederken yaşayan oyuncu kadrosu ile çalışmalıdır.
Tarihte ne yaşandıysa, gerçeğe en yakın şekilde (tam gerçek diyemem, çünkü tam gerçeği sadece onu bizzat, bilfiil yaşayanlar bilir)anlatılmalıdır. Yapımcı ve oyuncular çok kuvvetli bir ayna olup yaşanılanları bize mümkün olduğunca yansıtmalıdırlar.
Para kazanmak için oynayan oyuncular sadece futbolculardır. Hangi takımın formasını giyersen o takıma hizmet edersin. Hatta seni Amerikalılar çok beğenir, seni Amerikan vatandaşı yaparlar ve Amerikan milli takımına alırlar ve Amerika’nın Türkiye ile yapacağı maçta Türk kalesine gollerini 12’den atabilirsin.
Ama eğer sanatçıysan, sinema veya tiyatro oyuncusu isen, paradan daha önemli değerleri bilmen gereklidir.
Doğu Perinçek veya oğlu, yada torunu veya vatanı, milleti için atılan iftiralara yüreği sızlayan milyonlarca Türk’ ten herhangi bir Türk ‘’ Ermenilere Türkler soy kırım yapmıştır ‘’ ana fikrini veren bir uydurma bir senaryoda öldürülen bir Ermeni ailesini canlandırabilir mi? Veya böyle bir filme, romana sponsor olabilir mi?
Tarih yaşanmıştır, bitmiştir! Eğer ibret almak, onurlanmak, teselli bulmak için tarihi kişilikleri, tarihi olayları tiyatroya, sinemaya, televizyonlara döküp ifade etmek istiyorsak; insaf gereklidir! Vicdan gereklidir! Ruh gereklidir! Böyle roller ağızla, vücutla, tarihi kıyafetlerle, sakal bırakarak, kamera karşısında poz yaparak, alacağın parayı düşünerek oynanamaz. Ruhla oynanır.