Savaşımız annemiz bize hamile kaldığı an başlar ve son nefesimizi verene kadar sürer. Ne yaparsak yapalım, nasıl edersek edelim, yaptığımız sadece savaştır. Mücadele veya kavga değil, sadece savaş! Bana içinde savaş olmayan bir tek eylem, fiil, olay ,saniye , an ,işlem, faaliyet anlatamazsınız, bulamazsınız, söyleyemezsiniz. Çünkü yok! İki sevgilinin birbirini sevmesinde, anne ile bebeğinin ikili ilişkilerinde bile sürekli bir savaş vardır. Anne ile bebeği düşman değildir ama aralarında savaş vardır. İki sevgili düşman değildir ama aralarında savaş vardır. Anne bebeğini biran önce büyütmek ister. Bebek ise özgürlük ister. İstediği zaman ağlamak, istediği zaman uyumak, istediği zaman şımarmak, istediği zaman altına doldurmak için direnir. Anne fazla yedirir, bebek kusar. Anne uyu der, bebek oynamak ister. İki sevgili sürekli birbirlerini kendisine bağımlı hale getirmeye çalışır. Bakalım hangisi hangisine daha düşkün diye, aralarında adı konulmamış bir savaş hali yaşanır.
Ama bu savaş ateşli veya kimyasal silahlarla değil, duygularla yaşanır. Tebessümlerle, nazlar ile, cilveler ile yaşanır. Naz ve cilve psikolojik savaşlardan iki tanesidir. İnsan vücudunda konuşlandırılmış milyarlarca hücre vardır. İyi hücreler koruyucu, muhafız, dedektif, polis hücrelerdir. Kötü hücreler ise mikroplar, bakteriler, hastalık yayan hücrelerdir. Aralarında 24 saat , 7 gün, 365 gün hiç bitmeyen savaşlar yaşanır. Mikroplar kuvvetlendiğinde, stratejik üstünlüğü ele geçirdiğinde vücut yatağa düşer veya ölür. İyi hücreler üstün durumdaysa beden sağlamdır. Bireyler arasında , gruplar arasında, devletler arasında sürekli bir savaş vardır. Sıcak, soğuk, psikolojik , kimyasal gibi sıfatlar getirilse de savaşın başına, sadece savaştır. Ama bazı savaşlarda düşman vardır, bazı savaşlarda yoktur. Yazdıklarım savaşla ilgili bilinenlere pek uymuyor. Bilinen savaş tariflerinde mutlaka bir veya birkaç düşmandan bahsedilir. Ama ben savaşların düşman olmadan da yapıldığını iddia ediyorum. insan bazen doğayla savaşır. Doğa bizim düşmanımız değil, dostumuzdur. Bazen bitkilerle, hayvanlarla savaşırız. Çoğu dostumuzdur. Kendimizle savaşırız. Nefsimizle savaştığımızı söyleriz. Nefsimizi düşman ilan ederiz. Ama nefsimiz düşman değildir. Nefsimiz bebek gibidir. Şımarmak, özgür olmak, keyif çatmak ister ama düşman değildir. Sorarsan eğer nefsine ; senin, yani senin varlığının rahatı, mutluluğu için savaşıyordur. Aklımızla savaşırız. Aklımız bazen onu yap, bunu yapma der. Ama içimizden başka bir ses aklımıza silah çeker.’’ Hastir lan!’’ der. Çatışma derler buna ama sadece savaştır. Çünkü bu çatışma denilen ama aslında savaş olan sessiz kabadayılık ölümle yada cinayetle bile sonlanabilir.
Her birey toplumun diğer bireyleri tarafından kabul, saygı, ilgi, itibar ile görülmek ve böyle bilinmek ister. Gruplarda bunu ister. Toplumlarda bunu ister. Devletler, ülkeler de bunu ister. Ama bu istekler asla bitmez. Her istek karşılandıkça, sürekli ‘’ biraz daha ver, bunu da ver, şunu da alayım, öyle de yap, böyle de ol ‘’ istekleri peş peşe sıralanır. Bir isteğin karşılanması, yerine getirilmesi demek, ardından en az üç isteğin daha ileri sürülmesi anlamına gelir. Ateşli silahlarla, askerlerle yapılan direk savaşlarda nasıl ki galip ordu mağlup orduya kayıtsız şartsız ‘’teslim ol !’’ çağrısı yapar ve mağlup ordu da ya teslim olur veya ‘’ Ya İstiklal Ya Ölüm!’’ parolası ile savaşı kanının son damlasına kadar sürdürürse, diğer tüm sessiz savaşlarda böyledir. Sessiz savaş diyorum ama belki tüm savaşlarda müthiş sesler vardır ama frekansları bizim kulağımızın algılama sınırları dışındadır. Siyaset, ekonomi, eğitim, sağlık, hukuk, adalet, kültür aslında her ne varsa hepsi hem kendi içinde, hem de dışına karşı bir savaş halindedir. Dağ başına gitsek, hiçbir insanın ve hayvanın ulaşamayacağı çok özel bir mağaranın, inin içinde olsak, yine de bir savaş yaşanmaktadır bünyemizde. Siyaset, ekonomi, sağlık, hukuk, kültür, eğitim sahalarındaki (cephelerindeki) uzmanların (bu sahalardaki generallerin, amirallerin ve komutanların)bize tüm bu savaşlarda zaferler kazandırmaları gerekmektedir. Ama onlar sadece kendi canlarını düşündükçe peşlerine takılan ordular heba olurlar. Tüm savaş alanları, tüm cepheler viraneye dönüşür.
Bu savaşların hiç birisinde iyi ve kötü, doğru ve yanlış yoktur. İyi hücre için başka bir iyi hücre iyidir, doğrudur ama kötü bir hücre için, başka bir kötü hücre iyidir, doğrudur. Yani kimin kimden menfaati varsa o iyidir, o doğrudur ama menfaatlerinin çakıştığı kişiler kötüdür, yanlıştır. Savaşın kuralı yoktur. Savaşın kurallarını Cenevre savaş hukuku değil, galip orduların baş komutanı belirler. O ne emrederse o yapılır.
Yeni doğan bebekler bu yüzden hep ağlarlar, çünkü savaş çoktan başlamıştır. Ölenler için ise; tüm savaşlar sona ermiştir.
(Devam edecek)