BAZI liberal arkadaşlar “PKK’yı dağdan indirmek için” genel affı ve demokratikleşmeyi yani dağdan inecek PKK’lılara toplumsal kanalların ve siyaset yolunun açılmasını öneriyorlar.
IRA ve ETA modellerinde böyle olmuştur. Fakat PKK meselesinde muğlak kalan çok önemli bir sorun var:
- PKK dağdan indiğinde, KCK’nın “öz savunma güçleri” olarak, elinde silah, sırtında milis kıyafeti ile Diyarbakır sokaklarında devriye mi gezecek?!
- Yoksa silahını teslim edecek, eline silah alması suç sayılacak, artık tehdit gücü olmayan normal sivil insanlar olarak mı topluma ve siyasete katılacaklar?!
Hayati mesele budur!
‘Silahı bırak siyaset yap!’
Evet, devlet PKK’yla görüşür, pazarlık da yapar. Etnik milliyetçilik gibi geniş bir tabana dayanıp da ‘görüşmesiz’ bitirilmiş bir terör hareketi yoktur.
Fakat bu görüşmelerin metodu şudur: Görüşmeyi MİT gibi organlar yapar, bu bir... İkincisi, görüşmelerin konusu silah bırakma karşılığında af ve siyaset hakkı tanınmasıdır... Toplumda büyük infial çeken ‘elebaşı’ konumunda olanlar hakkında genel aftan ayrı, özel işlemler yapılır.
Bu evrensel formülün esası “silahı bırak, siyaset yap”tır!
Dikkat; bu aşamadaki görüşmelerde özerklik ve statü gibi devlet yapısıyla ilgili konular müzakere edilmez. Silahı bırakıp siyasete girersen bunu parlamentoda görüşürsün çünkü.
İspanya ve İngiltere’deki süreçler böyle gelişti.
Fakat PKK’nın istediği bu değil...
PKK silahlı siyaset istiyor
Görüşmelerde Öcalan, bu çerçeveyi aşan “demokratik özerklik... öz savunma güçleri” gibi talepler ileri sürüyor. Karayılan’ın Ahmet Altan’a yazdığı mektup, bazılarının yorumladığı gibi bir barış arayışı değildir, aksine, barışın yolunu tıkayan bir tavrın beyanıdır.
Karayılan asla “silah bırakma karşılığı...” gibi bir cümle kullanmıyor. Söylediği şey, “silahlı gücün yeni bir düzenlemeye tabi tutulması... toplumsal yaşama dahil edilmesi” gibi cümlelerdir.
İstediği, af ve demokratikleşme karşılığında silah bırakma değildir. PKK’nın istediği, silahlı militanları dağdan indirip “öz savunma güçleri” adı altında şehirlerde mevzilendirmektir.
Böyle demokrasi de olmaz, özgürlük de olmaz. Böyle çözüm hiç olmaz.
Bunda ısrar etmek çözümsüzlükte, kan akmasında diretmektir. PKK kendisini askeri ve siyasi bakımdan güçlü hissettikçe bunu dayatacaktır.
Teröre tepkiler haklıdır
PKK’nın silahlı militanlarını “öz savunma güçleri” diye şehirlere mevzilendirmesi, Kürtlerin hür iradesinin de yok edilmesi olur. KCK bunu başarırsa, arkasından “Baas tipi referandum” taleplerinin gelmesi sürpriz olmaz.
PKK’nın bunu dayatmaktan vazgeçmesi ancak askeri ümidini kaybetmesiyle ve halkın tepkisiyle karşılaşmasıyla mümkündür. Onun için PKK’ya karşı askeri operasyonlar tabiidir. Teröre karşı hemen her yerde, kimsenin burnunu kanatmadan, kimsenin camını kırmadan ve kimseyi rencide etmeden kitlelerin terörü protesto etmesini de destekliyorum.
PKK, uyguladığı vahşi terör metotlarının yılgınlık değil büsbütün direnç yarattığını görmelidir ki, çözüm için evrensel demokratik usulleri kabul etmek zorunda kalsın...
Bilhassa Öcalan da görmelidir ki, toplumda infial yaratan kanlı eylemler, kapısının üstündeki kilidi perçinlemektedir. Öcalan’ın geleceği de, çözüm konusunda evrensel demokratik usulleri kendisinin ve Kandil’in kabul etmesine bağlıdır.