Başbakan bir siyasetçi olarak söylemesi gerekenleri söyledi... Peki ya medya olarak bizler ne diyoruz?

Gazetecilik mesleği adına bir ‘iyi’, bir de ‘kötü’ haberim var...
İyi haber şu...
Medya patronları ve gazete yöneticileri yıllar sonra ilk kez medya ve terör ilişkisini konuşmak üzere bir araya geldi.
Kötü olan şu ki davet sahibi Başbakan Tayyip Erdoğan’dı.
Erdoğan’ın medya ve terör ilişkisini konuşmak için Başbakanlık resmi konutunda bir ‘bilgilendirme toplantısı’ düzenlemiş olması değil yanlış olan...
Terörle mücadele eden her ülkede siyasetçiler medya ile benzer bilgilendirme toplantıları yapar.
Kötü olan şu ki mesleğimizin en temel sorunlarını konuşmak için bile siyasetçilerden davet bekliyoruz, dahası medet umuyoruz.

***

Bu kadar çok medya patronunu aynı masanın etrafında en son ne zaman gördüğümü inanın hatırlamıyorum.
Bu açıdan Başbakanlık ofisinde çekilen fotoğraf ‘tarihiydi’.
Toplantıda dile getirdiğim için yazmakta sakınca görmüyorum...
Enerjiden telekomünikasyona, finanstan perakendeye hemen her sektör kıran kırana rekabet etmesine rağmen ortak sorunlarını konuşmak için bir araya gelmesini bilir ama nedense medya sektöründe en temel konularda bile uzun yıllardır böylesi toplantılara şahit olamadık.
Ta ki Başbakan kendi perspektifini aktarmak ve konuyu tartışmak için davet edene kadar.
Dedim ya sorun Başbakan’ın daveti değil, bizlerin böyle bir davete ihtiyaç duymaksızın bir araya gelemeyişimiz.
Ama daha vahimi, Başbakan’ın ısrarla “Bu toplantının amacı ne sansür ne de medyaya müdahale” demiş olmasına rağmen bazı arkadaşların hemen her konuda Başbakan’ı bir ‘onay makamına’ dönüştürme çabası.
Allahaşkına söyler misiniz, bir gazeteci terör olayları sırasında yayın akışını kesip kesmemeyi, hangi fotoğrafı nasıl kullanacağını, kanalına kimi çıkarıp çıkarmayacağını, ‘son dakika’ anonsunu ekranda kaç dakika tutması gerektiğini neden Başbakan’a sorar?
Maalesef soruldu!
‘Kandil’e röportaj yapmaya gitti, Kürt sorunu ile ilgili kitap yazdı!’ diye orada bulunmayan bir başka meslektaşını Başbakan’a şikâyet edenler bile oldu.

***

Bu tartışmaları kendi aramızda yapsak mesele yok.
İngiliz basını 1980’li yılların sonunda sadece siyasetçiler istediği için değil mesleki bir duyarlılıkla, o da belli bir dönem teröre karşı tavır aldı.
Fakat ne tektip bir medya yaratılmaya çalışıldı ne de siyasetin onayından geçen bir mekanizma kuruldu.
Bugünün dijital dünyasında, sosyal medyanın baskısı altında zaten istense de böyle bir mekanizma kurulamaz.
Haber gizlemek imkânsız artık...
Önemli olan, her gazetenin kendi yayın çizgisine göre bu konularda tutarlı ve duyarlı bir yayın anlayışı geliştirebilmesi.
Bunun için Başbakan’ın davetine ihtiyaç yok.
İronik olan şu ki Erdoğan, Başbakanlık’ta düzenlediği toplantıda yaptığı hayli kapsamlı konuşmasında ısrarla ‘güvenlik-özgürlük dengesinden’ bahsetti.
Güvenlik adına özgürlüklerin feda edilemeyeceğini bir siyasetçi olarak vurguladı. Aynı şekilde medyanın terör propagandasına alet olmaması gerektiğini de söyledi.
Ama bence en yerinde uyarısı, şehit cenazelerinin istismar edilmemesi, ayrıştırıcı, öfke ve nefrete yol açıcı yayınlardan kaçının demesiydi.
Başbakan bir siyasetçi olarak teröre karşı ortak bir duyarlılık oluşturmak adına söylemesi gerekenleri söyledi...
Peki ya medya olarak bizler ne diyoruz?
Bu konuları tartışmak için illa Başbakan’dan mı davet bekliyoruz?