Suç ve suçlularla mücadele eden birimlere yer, mekân ve zaman ayırt etmeden yardımcı olan bir kural vardır: Parayı takip et...

Suç eyleminin temelinde yüzde 90 menfaat ve çıkar vardır, dolayısı ile para. Suçların büyük çoğunluğu para için işlendiğinden parayı takip ederseniz sizi suçluya ulaştırır.

Mesela eğlence yerlerinde fütursuzca para harcayanlar daima dikkat çeker; çünkü insanın bir akşam yemeğine 50.000 lira vermesi, bir kadeh içkiye 500 lira ödemesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Maliyeti üç kuruş olan bir şeye bu kadar para veriyorsanız bunun bir sebebi olmalıdır ve bunun akasında yatan değişmeyen sebep paranın “havadan” kazanılıyor olmasıdır; yani bu para suç işlenerek kazanılmıştır…

 

Hiç kimse sabahın köründen gece yarısına kadar alnının teri ile çalışarak kazandığı parayı abuk subuk yerlerde harcamaz. Hiç kimse normal yollarla çalışarak bir gecede yat, kat, gemi, otel satın alacak kadar para kazanmamıştır, kazanamaz.

 

Türkiye’de akaryakıtta büyük kaçakçılık yapıldığı herkesin malumu; ama ara sıra yapılan operasyonlarda “çok büyük” şirketlerin bile akaryakıt kaçakçılığına bulaştığı ortaya(?) çıkıyor.  Bunda şaşacak bir şey yok; eğer siz piyasa değeri en fazla 1 lira olan bir ürünü 5 liraya satıyorsanız bunun kaçakçıyı zengin edeceğini işletme fakültelerinin birinci sınıfındaki öğrenci bile bilir. Hukuk Fakültelerinin birinci sınıfındaki öğrenci de 1 liralık malın devlet eliyle 5 liraya satılmasının arkasında aslında kanun koyucu ile ortak çalışan kaçakçılar olduğunu bilir. Eğer piyasada bir liralık değeri olan malı bir liraya satarsanız kaçakçılar para kazanamaz.

 

Türkiye bir liralık benzini beş liraya, beş kuruşluk sigarayı on liraya, üç liralık içkiyi elli liraya satarak aradaki farkın adına vergi diyor; oysa bunun adı vergi değil meslek edindirme kursudur ve mesleğin adı da kaçakçılıktır. Devlet kendi eliyle insanları kaçakçılığa teşvik etmektedir. Böyle bir kâr uyuşturucu ticaretinde yok; üstelik uyuşturucu ticareti yapsan yakalandığında hapisten çıkamazsın ama burada para cezası ile yırtma şansın var.

 

Bakıyorsunuz Ankara gibi yılın sekiz ayı soğuk, ağaç diksen yetişmez, kel ve viran bozkırın ortasında bir milyon dolara apartman dairesi satılıyor. Hadi satanı anladık, kafadan kontaktır, satar ama alana ne diyeceğiz? Alan bu paraya yat, yalı, yurt dışında malikâne gibi mülkler alabileceğine Ankara gibi dandik bir şehirde niye apartman dairesi alır?

Çünkü parayı alnının teri ile kazanmamıştır; bu paranın belki on katını, belki elli katını havadan, çalışmadan kazanmıştır da ondan…

 

Siz hiç 680.000 liraya otomobil satın alıp bindiniz mi? Hani trafikte bir sürü magandanın olduğu, sakin sakin yolunuzda gitseniz bile birinin gelip size çarptığı trafikte böyle bir otomobil kullandınız mı? Onu sokağa park edip oto hırsızlarının, çoluk çocuğun keyfine emanet ettiniz mi? 680.000 lira, yani eski para ile 680 milyar lira… Örneğin Mercedes’in son modeli böyle bir otomobil, kaç kişinin altında bundan var biliyor musunuz? Şöyle bir düşünün sayısal lotodan para çıksa, yani havadan… Gene böyle bir otomobil satın alır mısınız? Hiç zannetmem, yani havadan bile kazansanız böyle bir müsriflik yapamıyorsunuz. O zaman bu otomobilleri kim satın alıyor? Bu tip taşınır, taşınmaz mülkleri satın alanlar havadan bile daha mı kolay para kazanıyor?

Cevabı evet…

Havadan bile kolay…

Yazık.

Sonra da polis boş yere operasyon yapıyor, adam zaten kazandığının yüzde birini ceza diye ödeyip elini kolunu sallayarak geziyor.

Burada soyulan acaba devlet mi, yoksa millet mi?

Bu insanlar har vurup harman savursun diye hepimiz bir liralık benzini beş liraya, beş kuruşluk sigarayı on liraya, üç liralık içkiyi elli liraya satın alıyoruz.

Ne dersiniz soyulan kim?