Okulların açılmasına çok az bir zaman kala eğitim sisteminin içinde boğulduğu açmazlar hala düzelebilmiş değil.

Eğitim politikamız yıllardır “bir ileri, iki geri” ilkesi doğrultusunda yürüdüğü için okullarımız her geçen gün daha fazla kan kaybediyor. Başbakanımız bile artık “öğrencilerin okudukça daha cahil olduklarını” tescil etti.

Erdoğan,  “öğrenciler okudukça daha cahil oluyorsa ortada ters gider bir şeyler var demektir” serzenişinde bulunurken, bu şikâyeti yapacak en son kişinin kendisi olması gerektiğini göz ardı ediyor.

Kendisi tam 11 yıldır iktidarda; bu süre içerisinde birkaç defa Milli Eğitim Bakanı değiştirdi, yaptığı her yanlışta konunun uzmanları kendisini uyarmaya çalıştı, o her seferinde bağırdı, çağırdı, yapılanların yanlış olduğunu hatırlatanları azarladı, hatta “Çocuklarınız geri zekâlı mı?” diye hakaret etti. Fakat her seferinde başta kendisine söylenen şeyleri bir süre sonra kabul etmek zorunda kaldı; çünkü yaptıkları yanlıştı

 

İnsanlar hata yapabilir, neticede zararını kendisi çeker; ama bir başbakan hata yapamaz, yaparsa bunun ceremesini bütün ülke çeker, hem de yıllarca…

Hele eğitim politikası gibi, ülkenin geleceğini doğrudan ilgilendiren politikalarda konunun uzmanlarını bir kenara itip, “her şeyi ben biliyorum” mantığı ile burnunun dikine hareket etmenin ülkeye vereceği zararın haddi hesabı yoktur.

 

Gelişme düzeyi düşük bir takım insanların “anne-babasının söylediği her şeye itiraz eden küçük çocuklar” gibi, siyasi mülahazalarla hükümetin her yaptığını “onaylamaları” sonucu değiştirmeyecek. En çok 10 sene sonra, başta bugün hükümetin her yaptığını onaylayan düşük gelir grubunun evlatları olmak üzere, iyi bir eğitimden yoksun kalan çocuklar, işsiz güçsüz sıradan insanlar olarak bu ülkenin hiçbir işe yaramayan nüfusuna katılacaklar. Parası pulu olan, imkân sahibi insanların çocukları ise az veya çok, ailelerinin kendilerine yarattığı finansman desteği sayesinde hayatlarını kurtarabilecekler; olan gene her şeyi körü körüne onaylayan “salakların” çocuklarına olacak, yazık…


Türkiye yıllardır düştüğü eğitim batağından çıkamayacak ve bundan çıkabilmesi belki de bir elli yıl alacak, o da çıkmak için gereken tedbirleri şimdiden almaya başlarsa…


Bizim çocukluğumuzda herkes kendi mahallesindeki okula gider, öğrenciler başarı düzeylerine göre sınıflandırılır ve başarılı, çalışkan öğrenciler A veya B sınıflarına verilirdi. Daha sonra Anadolu liseleri diye bir şey icat edildi, başarılı öğrenciler sınavla Anadolu liselerine kaydırıldı. Öğrenciler Anadolu Lisesine gideceğim diye ilkokuldan itibaren dershanelere gitmeye başladı. Dağın tepesinde, başka ilçelerde Anadolu Lisesi kazanan çocuklar sabahın köründe, gün doğmadan servise binip okula gitmeye başladılar, neymiş Anadolu Lisesine gidiyormuş.


Anadolu Lisesine gidecek diye binlerce çocuk dershanelere gidiyor, aileler dershaneye para ödeyeceğim diye zorlanıyor, binlerce servis trafikte çocukları okula yetiştireceğim diye trafiği tıkıyor; sonuç? Elde var sıfır, okuyacak çocuk zaten okuyor bunun üzerine koyduğunuz başka bir şey yok…


Şimdi bunun saçma sapan bir şey olduğunu en sonunda anladık ve yavaş yavaş çark ediyoruz. Yeni Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı en azından eğitim nosyonu olan bir kişi, sistemin sıkıntılarını biliyor ve görüyor ama düzeltebilmesi mümkün mü?


Elbette değil…


Dershaneleri kapatmak doğru bir seçim ama yanlış bir yöntemdir. Dershaneler yasa ile değil arz-talep şartları doğrultusunda kendiliğinden kapanmalıdır. Sistem düzelmedikçe, yani, öğrencinin dershaneye olan ihtiyacı ortadan kalkmadıkça dershaneler var olmaya devam edecektir; nasıl engelleyeceksiniz? Parası olan verir parasını özel hoca tutar, evini dershane haline getirir, nasıl karışabilirsin, sana ne?


Sen sürekli sınav yapıyorsan, bu sınavlarda öğrencileri okulda öğretilmeyen konu ve yöntemlerden sorumlu tutuyorsan öğrenci ne yapsın?


Eğer öğrenci okulda öğrendikleri ile hayata hazırlanabiliyorsa dershaneye niye gitsin, manyak mı? Millet mazoşist mi, köpek gibi çalışıp zar zor kazandığı üç kuruşu ne diye dershaneye versin?


Kendimi bildim bileli bu ülkede insanlar okulda İngilizce okurlar ve istisnasız Türkiye Cumhuriyeti’nin %99’u yani, tamamına yakını tek kelime İngilizce bilmez; adama İngilizce adın ne diye sorsan ona bile cevap veremez. İngilizce bilenler ya kursa gitmişlerdir, ya da özel okul mezunudurlar; yani devlet kendilerine hiçbir şey öğretmemiştir…


Hepimizin gayet iyi bildiği bu örnekten de anlaşılacağı üzere eğitim sistemi öğrenciye bir şey öğretemediği için öğrenci dershaneye gitmek zorunda kalıyor, keyfinden değil.


Yapmanız gereken sistemi öğretir hale getirmek
başka bir şey değil. Herhangi bir şeyi öğrenmek bu kadar zor mu anlamıyorum? Bir kitap okumak insanın kaç gününü alır? Yıllarca okula gidip hiçbir şey öğrenemeden mezun olan binlerce insanı gördükçe ya bu millet hakikaten beyinsiz, ya da sistemde bir sorun var diye düşünmeden edemiyorum.


Milletin hepsi beyinsiz olamayacağına göre demek ki sistemde bir sorun var o zaman bunu kurmak çok mu zor?


Yazık, çocuklarımız, binlerce gencimiz bir şeyler olacağım umudu ile gece gündüz çabalıyor ve hayatlarını heba ediyorlar; sonuçta Türkiye’nin dünya bilim literatürüne katkısı milyonda bir bile değil. İnsan üzülüyor…