GÜNLERDİR İlker Başbuğ’u yargılama yetkisi Yüce Divan’a aittir diye yazıyorum ya, meğer Anayasa’da bunun aksine açık bir hüküm varmış.

Anayasa’nın 145. maddesi askerler hakkında açıkça diyor ki:
“Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.”
Adliye mahkemeleri dediği, özel yetkili ağır ceza mahkemeleridir. Demek ki, Başbuğ için Yüce Divan değil, onu tutuklayan mahkeme yetkilidir!
Dün bir TV kanalında izlediğim emekli yargıtay savcısı da maddeyi okuyarak “Tartışmaya gerek yok, çok açık” diyordu. Bazı hukuk dernekleri ve hukukçu okurlarım da bana bu maddeyi hatırlatarak “Bilmiyor musun, aç bak!” diyorlar.
Açıp baktım, gerçekten bu madde var. Ben ise günlerdir “Yüce Divan” deyip duruyorum!
Ne dersiniz? Yanıldım diyerek özür dilemem mi gerekiyor?
İki maddeden hangisi?
Hayır, gerekmiyor... Elbette Anayasa’da bu madde vardır ve bütün askerleri kapsayan bir “genel hüküm”dür.
Ama bir de Anayasa’da Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları için konulmuş bir “özel hüküm” bulunmaktadır: 148. maddeye göre, yargılama yetkisi Yüce Divan’ındır!
Peki, bu iki maddeden hangisine bakacağız? Bu sorunun cevabı hukukta mevcuttur: Bir konuda hem genel hüküm hem özel hüküm varsa, özel hüküm uygulanır!
Peki hangisi genel, hangisi özel hüküm?
Askerlerin tümü için adliye mahkemelerini yetkilendiren 145. madde “genel hüküm”dür...
Askerlerin tümünden ayrı olarak, sadece Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları için konulan ve yetkiyi Yüce Divan’a veren 148. madde ise kesinlikle “özel hüküm”dür!
Nasıl ki, bütün vatandaşlar için “genel hüküm” olarak Ceza Muhakemeleri Kanunu geçerlidir... Fakat görev suçlarından dolayı memurlar için “özel kanun” olan Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında 4483 Sayılı Kanun uygulanır, tıpkı bunun gibi...
İşte bu sebeple, Başbuğ’un Yüce Divan dışında bir yerde yargılanması Anayasa’ya aykırıdır!
Görüyor musunuz, hukuki resmin bütününe bakmadan, sadece tek maddeye bakarak yetki tanımı yapmak yanlıştır!
Adaletin amentüsü
Bazen görüyorum, “Bu nasıl hukuk, her kafadan bir ses çıkıyor, Batı’da bu kaos yok” diyorlar. Halbuki Batı tarihindeki büyük değişim dönemlerinde çok daha kaotik, hatta kanlı hukuk sorunları yaşanmıştır.
Türkiye gibi hızla değişen toplumlarda, kanunlar hazırlanırken öngörülemeyen yeni sorunlarla daha çok karşılaşılması ve yasalarda boşluklar ortaya çıkması, tartışmalar olması kaçınılmazdır. Hukuk daima tartışarak, itiraz ederek, yeni içtihat ve kanunlar çıkararak gelişir.
Böyle karmaşık değişim dönemlerinde hukukun temel ilkelerine dikkat etmek daha bir önemlidir, bunlar ‘adaletin amentüsü’ gibidir: Cezaların geriye yürümezliği, usulün esastan önce geldiği, usul kanunlarının çıktığı andan itibaren eski suçlar için de uygulanacağı, devrim mahkemeleri falan diye istisnai mahkemeler kurulamayacağı, savunma hakkının kutsallığı, yorum ve kıyasla ceza verilemeyeceği, tutuklamanın ceza değil tedbir olduğu...
Bunları dün resmi ideoloji yanlısı savcı ve hakimlere anlatmaya çalışıyorduk, şimdi özel yetkili savcı ve hakimlere!
Başbakan’ı “tutuksuz yargılama” açıklamasından dolayı kutluyorum, yarın tutuklama konusunu yazacağım.