Tüm dünya inanılmaz bir hızla bilgi çağından “dijital çağa” doğru koşarken, içine düştüğümüz bu garabeti anlamak mümkün değil…
Geçenlerde Emniyet Teşkilatımızda görevli polislerimizden bazıları ile halkla ilişkiler seminerinde bir araya geldik…
Sunum biraz uzayınca şöyle tepkiler aldım:
- “Hocam, bu salondakilerin çoğu öğretmenlik bölümlerinden mezun… Kimisi sınıf öğretmenliğinden, kimisi fizik, kimisi tarih, kimisi de edebiyat vs… İnanın bu sunumları dinlemekten bıktık…”
Demek o hale geldik ki; bizim eğitim fakülteleri artık öğretmen değil, asker ve polis yetiştirmeye başlamış!..
Tüm dünya inanılmaz bir hızla bilgi çağından “dijital çağa” doğru koşarken, içine düştüğümüz bu garabeti anlamak mümkün değil…
Zaten kıt olan kaynaklarımızı bir de doğru şekilde yönetemeyince; mevcut sorunlarımız katlanarak büyümeye devam ediyor!
Yahu “sistem” diye bir kavram var…
Hani şu; “girdi-işlem-çıktı” diye özetlenmiş olan… Çıktıyı da tekrar girdiye dönüştüren…
Elinizdeki kaynakları, beklentinizi karşılayacak şekilde işleyip sonuçlandıran…
Medeni dünyanın asırlardır tecrübe ettiği bu sistemleri kullanmazsanız ve elinizdeki kaynaklarla onları dönüştürmek istediğiniz sonuç arasında doğru bir yöntem kurmazsanız, yalnızca havanda su döversiniz!...
Bu durumda öğretmenden polis, polisten de hemşire yaparsınız haliyle!...
Ekonomiden enerjiye, eğitimden sağlığa, hukuktan güvenliğe kadar tüm kamusal araçların işleyişi sadece “sistemle” olur!
Sistemsiz yürüttüğünüz hiçbir işlemde amaç hasıl olmaz…
Veya yanlış kurguladığınız sistemlerle beklediğiniz neticeler asla gerçekleşmez…
Selçuklular döneminden bu yana eğitim tarihimiz boyunca biriktirdiğimiz olumlu uygulamaların, bilimsel kuramların, modern örneklerin nezdimizde niçin bir değeri yok?...
Neden kendimize etkin ve verimli bir “sistem” arayışında değiliz?
İçine düştüğümüz bu “akıl tutulması” hali nasıl açıklanabilir?
Bu soruların cevaplarını aradığım sırada, aynı dertten muzdarip değerli bir öğretmenimden güzel bir davet aldım…
Bir grup eğitim uzmanı ile birlikte, “Nitelikli ve Üretken Öğretmen Yetiştirme Projesi” hazırlamışlar…
Son üç yıl boyunca projelerini iyice olgunlaştırmışlar…
- “Gelecek yıllarda, dijital çağda ders kitaplarına bile gereksinim duyulmayacağı öngörülüyor… Artık arabaların sürücüsüz, bankaların şubesiz, ödemelerin nakitsiz, alışveriş merkezlerinin kasasız olduğu bir döneme giriyoruz. Tüm bu bilgileri ve verileri eğitim açısından ele aldığımızda günümüz çocuklarını ve insanlarını, özellikle de gençlerini geçmişin yöntemleri ile eğitemeyeceğimiz açıktır” diyorlar…
Dünyanın hiçbir yerinde okul niteliği, öğretmen niteliğinin önüne geçemez.
İçinde iyi yetişmiş, üretken öğretmen yoksa, okul binaları ne kadar görkemli olursa olsun; hatta isterse doğanın içinde olsun, bunlar eğitimin kalitesinde artış sağlamaz!...
2017 yılında son defa uygulanan TEOG sınavında küçük kızım Türkiye birincisi olmuştu… Ülkedeki en başarılı 500 öğrenci arasındaydı…
Bu başarısından dolayı tercihini kendisine bırakmıştım… O da, Ülkenin en iyi fen lisesi diye yatılı okumayı göze alıp, “Ankara Fen Lisesi’ne” kaydoldu…
Milyonlarca öğrencinin hayalini süsleyen bu liseden maalesef 20. ayda nakil istemek zorunda kaldı!
Bir türlü bitmeyen okul inşaatı, sık sık değiştirilen idareciler, görevini hakkıyla yapmayan ve tüm sorumluluğu “nasıl olsa zeki” diye öğrenciye bırakan, müfredatın yarısını işlemeden dönem bitiren, kibirden de yanına yaklaşılmayan öğretmenler bizde tam bir hayal kırıklığı yarattı…
Okuldan kaynaklı yaşadığımız bu sorunlar için Ankara Valisi ve Milli Eğitim Müdürüyle yaptığım görüşmeler de zamanında bir netice vermedi!...
Çocuğumun ruh sağlığından endişe eder hale gelince, sonunda valizini toplayıp Giresun’a getirdim…
“Öğretmen Üniversitesi” çatısı altında, yeni nesil “öğretmen liseleri” ile birlikte entegre edilecek “Öğretmen Yetiştirme Projesi’nin” amaçlarını ve hedeflerini okuduğumda oldukça heyecanlandığımı belirtmeliyim…
Teknolojiyi çok iyi kullanan ve kullandırma becerisini kazanmış; üretime ve ülke kalkınmasına da katkıda bulunacak öğretmen yetiştirmek…
İşte, dijital çağın gerektirdiği şey tam da bu!
Türkiye’de öğrencilerimizin ve halkımızın daha iyi yaşama özlemini “yeni çağın olanaklarından yararlanarak gerçekleştirmeyi amaçları arasına koyan” bu proje bize;
- Ezberledikleriyle cevap veren değil; öğrendiği bilgiyi kullanan, soran ve sorgulayan öğrenciler yetiştirmeyi başaracak öğretmen kazandırabilirse,
Bu nitelikli ve üretken öğretmenler aynı zamanda; yaratma-üretme ekonomisini kurmada, kendi iradesini eline almada ve tüm bunlara yönelik strateji ve politika oluşturmada önemli katkılar sağlayabilecektir.
Bilgiyi kullanma becerisi kazanmış, kendi hayatında da değişebilmiş, gelişmiş, özgür düşünceli, vicdanı hür öğretmenler yetiştirmek zorundayız…
Onlar da, meslek hayatı boyunca, kendileri gibi özgür düşünceli, merak eden, sorgulama ve empati yapma, saygı gösterme, şüphe etme becerilerini kazanmış öğrenciler yetiştirmek mecburiyetinde…
Ülkemizde bir an önce kapsamlı, bilimsel, Türkiye şartlarına uygun, uygulanabilir bir “eğitim reformu” yapılması şart…
Bu reform geciktikçe kayıplarımız daha da katlanacak!...
“Su akar, Türk bakar” olmasın!...
Bir kere daha yüksek sesle haykıralım:
- Öğretmen yetiştirme politikalarımız ve mevcut eğitim öğretim sistemimiz “Türkiye Yüzyılı” vizyonumuza asla yakışmıyor!...