Yeniden seçilen Başkan Barack Obama'nın dış politikadaki en büyük sorunu nükleer silahlı bir İran olasılığı.
Tahran nükleer silah arayışında olmadığını söylüyor. Ama Amerika ve İsrail aynı fikirde değil.
Obama, defalarca İran'ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğini söyledi.
İsrail'in İran ile ilgili bir kırmızı çizgisi var ve İran'ın bu kırmızı çizgiyi geçeceği ve belki Amerika'nın sabrını da taşıracağı yılın önümüzdeki yıl olacağı tahmin ediliyor.
İsrail'in, askeri bir operasyonu da tetikleyebilecek olan kırmızı çizgisi, İran'ın bomba yapmaya yetecek kadar uranyum zenginleştirmeye başladığı andan itibaren aşılmış olacak. Amerika'nın kırmızı çizgisi ise farklı. ABD, kırmızı çizgi olarak İran'ın bomba yapmaya karar vermesini seçmiş.
Ancak eğer İsrail saldırırsa, Amerika kendi kırmızı çizgisinin aşılmasını beklemez ve İran'ın nükleer projesinin ortadan kalktığından emin olabilmek için bu saldırıya katılabilir.
Bu senaryo başkanı çok düşündürecek ve hatta kolay kolay endişe etmeyen anlamına gelen "No drama Obama" lakabına rağmen geceleri uykularını kaçıracak.
Obama, İran ile büyük bir pazarlığa girebilir. Uzmanlar Tahran'ın da aslında bunu istediğine inanıyorlar. İran'ın ABD ile diplomatik ilişkiler başlatıp, ticaret ve güvenlik garantileri almasına karşılık nükleer arayışlarından vazgeçebileceğini savunuyorlar..
Bu da işe yaramazsa ve İran daha önce yaptığı gibi yine müzakerelerde ayak sürümeye devam ederse, o zaman "tüm olasılıklar masada" seçeneğini daha sık duyar olacağız.
Kısa vadede Obama'nın ilgisine muhtaç olan bir başka konu da Suriye.
ABD yönetiminin Suriyeli muhaliflerle ilgili şüpheleri var. Beyaz Saray, bölük pörçük bir hareketi silahlandırmak istemiyor. Zira o silahların bir gün kendilerine çevrilmesinden endişe ediyorlar.
Obama, muhalifleri birleştirmeye ve daha ılmlı unsurları ön plana çıkartmaya çalışacak. Bu zor bir iş ve başarabilmek için elinde fazlaca bir kozu bulunmuyor.
Türkiye ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan diğer ülkeler, ABD'nin Suriye krizinde daha etkili bir rol üstlenmesini istiyor. Ama Türkiye de dahil olmak üzere hiç kimse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin onayı olmaksızın bir dış müdaheleden yana değil.
Türkiye'nin ısrarlarına karşın, Beyaz Saray Suriye içinde Türkiye sınırı boyunca koruma altına alınmış bir tampon bölge oluşturulması fikrine destek vermedi. Bunun yerine muhaliflerin ülkenin kuzeyinde ele geçirdikleri bölgeleri kendilerinin savunmalarını istedi. Obama'nın Suriye politikasında önemli bir değişiklik olması beklenmiyor.
Uzun vadede, Obama'nın Rusya ve Çin ile ilişkilerine de eğilmesi gerekecek.
Obama'nın Moskova ile göklere çıkardığı ilişkileri "sıfırlayarak herşeye yeniden başlama" politikası iyi gitmedi. Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye, İran ve Afganistan konularında anlaşmaya varması gerekiyor.
Obama, ABD'nin stratejik küresel pozisyonunun Çin ile ilişkilere doğru kaymaya başladığını söylemişti.
Bu kaçınılmaz adım beraberinde bazı zorluklar da getirecektir. ABD, bir yandan Pekin'i kızdırmamaya dikkat ederken, diğer yandan da Çin'in yükselişine korkuyla izleyen Uzak Doğulu dostlarına güvence vermesi gerekecek.
Başkan birinci dönemine başladığında, Ortadoğu barış sürecine yoğunlaşacağına dair söz vermişti. Sıfır ilerleme kaydetti.
Bu defa zaman ve şartlar İsrail-Filistin sorununa yoğunlaşmaya elverişli değil. Ama, daha önce Bill Clinton'ın da yaptığı gibi, ikinci döneminin sonlarına doğru Amerikalı diplomatların kabusu haline gelen bu sorunu çözmeye kalkışabilir.
(CCN Türk.com'dan alınmıştır)
Obama, defalarca İran'ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğini söyledi.
İsrail'in İran ile ilgili bir kırmızı çizgisi var ve İran'ın bu kırmızı çizgiyi geçeceği ve belki Amerika'nın sabrını da taşıracağı yılın önümüzdeki yıl olacağı tahmin ediliyor.
İsrail'in, askeri bir operasyonu da tetikleyebilecek olan kırmızı çizgisi, İran'ın bomba yapmaya yetecek kadar uranyum zenginleştirmeye başladığı andan itibaren aşılmış olacak. Amerika'nın kırmızı çizgisi ise farklı. ABD, kırmızı çizgi olarak İran'ın bomba yapmaya karar vermesini seçmiş.
Ancak eğer İsrail saldırırsa, Amerika kendi kırmızı çizgisinin aşılmasını beklemez ve İran'ın nükleer projesinin ortadan kalktığından emin olabilmek için bu saldırıya katılabilir.
Bu senaryo başkanı çok düşündürecek ve hatta kolay kolay endişe etmeyen anlamına gelen "No drama Obama" lakabına rağmen geceleri uykularını kaçıracak.
Obama, İran ile büyük bir pazarlığa girebilir. Uzmanlar Tahran'ın da aslında bunu istediğine inanıyorlar. İran'ın ABD ile diplomatik ilişkiler başlatıp, ticaret ve güvenlik garantileri almasına karşılık nükleer arayışlarından vazgeçebileceğini savunuyorlar..
Bu da işe yaramazsa ve İran daha önce yaptığı gibi yine müzakerelerde ayak sürümeye devam ederse, o zaman "tüm olasılıklar masada" seçeneğini daha sık duyar olacağız.
Kısa vadede Obama'nın ilgisine muhtaç olan bir başka konu da Suriye.
ABD yönetiminin Suriyeli muhaliflerle ilgili şüpheleri var. Beyaz Saray, bölük pörçük bir hareketi silahlandırmak istemiyor. Zira o silahların bir gün kendilerine çevrilmesinden endişe ediyorlar.
Obama, muhalifleri birleştirmeye ve daha ılmlı unsurları ön plana çıkartmaya çalışacak. Bu zor bir iş ve başarabilmek için elinde fazlaca bir kozu bulunmuyor.
Türkiye ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan diğer ülkeler, ABD'nin Suriye krizinde daha etkili bir rol üstlenmesini istiyor. Ama Türkiye de dahil olmak üzere hiç kimse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin onayı olmaksızın bir dış müdaheleden yana değil.
Türkiye'nin ısrarlarına karşın, Beyaz Saray Suriye içinde Türkiye sınırı boyunca koruma altına alınmış bir tampon bölge oluşturulması fikrine destek vermedi. Bunun yerine muhaliflerin ülkenin kuzeyinde ele geçirdikleri bölgeleri kendilerinin savunmalarını istedi. Obama'nın Suriye politikasında önemli bir değişiklik olması beklenmiyor.
Uzun vadede, Obama'nın Rusya ve Çin ile ilişkilerine de eğilmesi gerekecek.
Obama'nın Moskova ile göklere çıkardığı ilişkileri "sıfırlayarak herşeye yeniden başlama" politikası iyi gitmedi. Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye, İran ve Afganistan konularında anlaşmaya varması gerekiyor.
Obama, ABD'nin stratejik küresel pozisyonunun Çin ile ilişkilere doğru kaymaya başladığını söylemişti.
Bu kaçınılmaz adım beraberinde bazı zorluklar da getirecektir. ABD, bir yandan Pekin'i kızdırmamaya dikkat ederken, diğer yandan da Çin'in yükselişine korkuyla izleyen Uzak Doğulu dostlarına güvence vermesi gerekecek.
Başkan birinci dönemine başladığında, Ortadoğu barış sürecine yoğunlaşacağına dair söz vermişti. Sıfır ilerleme kaydetti.
Bu defa zaman ve şartlar İsrail-Filistin sorununa yoğunlaşmaya elverişli değil. Ama, daha önce Bill Clinton'ın da yaptığı gibi, ikinci döneminin sonlarına doğru Amerikalı diplomatların kabusu haline gelen bu sorunu çözmeye kalkışabilir.
(CCN Türk.com'dan alınmıştır)