Londra'da ne zaman bir durakta otobüs beklesem aklıma hep Margaret Thatcher'ın 80'li yıllarda söylediği bir söz gelir; "26 yaşın üstünde olup da hala durakta otobüs bekleyen bir adam kendini hayatta başarısız olmuş biri olarak görebilir." Yani Amerikalıların deyimiyle "loser"dır.
Thatcher toplumun büyük bir bölümüne bu hayat görüşünü benimsetmeyi başaran başbakan oldu. Bu bakış açısı "Yuppie" denilen bir ara kültürün doğmasına neden oldu.
Yuppiler kariyerlerinde yükselmek için hemen herşeyi göze alan, çoğu borsa ve bankacılıkla uğraşan ve İngilizceyi ağdalı konuşmaya çalışan 20 ve 30 lu yaşlarındaki gençlere deniyordu.
Thatcher, sosyal statü basamaklarını hızla tırmanabilmek için can atan bu gençlerin taptığı lider oldu. Ama bir de Thatcher'a ve onun fikirlerine karşı olan bir kitle vardı. Sendikalar ve solcular. Köklü ve güçlü sendikalarla hükümet arasındaki gerginlik bir yıl kadar sürdü.
Gerginliğin sonunda, İngiltere'nin temel taşlarından biri yerinden oynadı. Sendikaların gücü neredeyse sıfıra inmiş ve Başbakan Margaret Thatcher solun nefret ettiği isim olmuştu. Thatcher sendikalara hep "içimizdeki düşman" diye hitap etti.
1984-85 yıllarındaki madenci grevleri Margaret Thatcher'ın 11 yıllık iktidarı sırasında halk arasında en büyük kutuplaşamalara yol açan olaydır.
Zaman zaman şiddet eylemlerine sahne olan bu grevler İngiltere'yi ve ülkenin sanayi sektörünü sonsuza dek değiştirdi.
Polis ile grev yapan madenciler çatıştı, aynı ailenin üyeleri birbirine düştü ve toplumda sürekli bir gerginlik hüküm sürdü. Hatta İngiltere'nin güvenlik güçleriyle Libya ve Sovyetler Birliği gibi yabancı ülkeler arasında bile grev gerginliği yaşandı.
Tüm bu gelişmeler Thatcher'ı solcuların tartışmasız olarak en çok nefret ettiği bir numaralı kişi haline getirdi.
Bir yıl süren olaylar sırasında 11 kişi öldü: bunların altısı grev gözcüsü, dördü 20 yaşın altında kömür aramak için maden ocaklarına giren gençler ve biri de grev yapmayan bir madenciyi işe götürmekte olan taksi şöförü oldu.
11 binden fazla kişi tutuklandı ve bunların 8 bini huzuru bozmak suçundan ceza yedi. Ama herşey madencilerin hezimetiyle sonuçlandı. Zafer Thatcher'ın oldu.
Sonuç İşçi Partisi lideri Neil Kinnock için de bir hezimetti ve artık İngiltere'de sendikaların rolü en aza inmişti.
Grevler sırasında Muhafazakar milletvekillerine hitaben bir konuşma yapan Thatcher şunları söyledi: "Falkland'da dış düşmanla savaştık. Ama içerdeki düşmanın hep farkında olmamız lazım. Zira içerdekiyle savaşmak daha zor ve özgürlüğümüz için daha büyük bir tehlike."
Margaret Thatcher kendisini asla bir feminist olarak görmedi. Ama yine de ülkenin ilk kadın başbakanı olarak, istemeyerek de olsa, kadınların politika sahnesinde karşılaştığı birçok engelin ortadan kalkmasına önayak oldu.
Ama solcular Thatcher'ı çalışan kesimi ömür boyu yoksulluğa mahkum etmek ve sosyal devleti yıkmakla suçladı ve onu asla affetmedi.
(CNN Türk)
Yuppiler kariyerlerinde yükselmek için hemen herşeyi göze alan, çoğu borsa ve bankacılıkla uğraşan ve İngilizceyi ağdalı konuşmaya çalışan 20 ve 30 lu yaşlarındaki gençlere deniyordu.
Thatcher, sosyal statü basamaklarını hızla tırmanabilmek için can atan bu gençlerin taptığı lider oldu. Ama bir de Thatcher'a ve onun fikirlerine karşı olan bir kitle vardı. Sendikalar ve solcular. Köklü ve güçlü sendikalarla hükümet arasındaki gerginlik bir yıl kadar sürdü.
Gerginliğin sonunda, İngiltere'nin temel taşlarından biri yerinden oynadı. Sendikaların gücü neredeyse sıfıra inmiş ve Başbakan Margaret Thatcher solun nefret ettiği isim olmuştu. Thatcher sendikalara hep "içimizdeki düşman" diye hitap etti.
1984-85 yıllarındaki madenci grevleri Margaret Thatcher'ın 11 yıllık iktidarı sırasında halk arasında en büyük kutuplaşamalara yol açan olaydır.
Zaman zaman şiddet eylemlerine sahne olan bu grevler İngiltere'yi ve ülkenin sanayi sektörünü sonsuza dek değiştirdi.
Polis ile grev yapan madenciler çatıştı, aynı ailenin üyeleri birbirine düştü ve toplumda sürekli bir gerginlik hüküm sürdü. Hatta İngiltere'nin güvenlik güçleriyle Libya ve Sovyetler Birliği gibi yabancı ülkeler arasında bile grev gerginliği yaşandı.
Tüm bu gelişmeler Thatcher'ı solcuların tartışmasız olarak en çok nefret ettiği bir numaralı kişi haline getirdi.
Bir yıl süren olaylar sırasında 11 kişi öldü: bunların altısı grev gözcüsü, dördü 20 yaşın altında kömür aramak için maden ocaklarına giren gençler ve biri de grev yapmayan bir madenciyi işe götürmekte olan taksi şöförü oldu.
11 binden fazla kişi tutuklandı ve bunların 8 bini huzuru bozmak suçundan ceza yedi. Ama herşey madencilerin hezimetiyle sonuçlandı. Zafer Thatcher'ın oldu.
Sonuç İşçi Partisi lideri Neil Kinnock için de bir hezimetti ve artık İngiltere'de sendikaların rolü en aza inmişti.
Grevler sırasında Muhafazakar milletvekillerine hitaben bir konuşma yapan Thatcher şunları söyledi: "Falkland'da dış düşmanla savaştık. Ama içerdeki düşmanın hep farkında olmamız lazım. Zira içerdekiyle savaşmak daha zor ve özgürlüğümüz için daha büyük bir tehlike."
Margaret Thatcher kendisini asla bir feminist olarak görmedi. Ama yine de ülkenin ilk kadın başbakanı olarak, istemeyerek de olsa, kadınların politika sahnesinde karşılaştığı birçok engelin ortadan kalkmasına önayak oldu.
Ama solcular Thatcher'ı çalışan kesimi ömür boyu yoksulluğa mahkum etmek ve sosyal devleti yıkmakla suçladı ve onu asla affetmedi.
(CNN Türk)