Pazartesi Günü Şişli Belediyesi'nde 19 yıl önce Almanya'da Solingen Kenti'nde neo naziler tarafından kundaklanan bir evde beş insanımızın yakılarak katledilmelerini unutanlara hatırlatmak amacıyla neo nazi teröre kurban olan Türkleri anarken ırkçılığı ve ayrımcılığı lanetledik. Brüksel'den, Almanya'dan ve Türkiye'den konuşmacılar ve çok sayıda izleyici dünyanın neresinde olursa olsun ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı tavır alınması gerektiğine hemfikirdiler.


Salı Günü ise Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ile beraberdik.


Martin Bilgi Üniversitesi'nde yapılan bir törende "fahri doktor" oldu.


Üniversitede öğrencilerle güzel bir diyalog ortamında biraraya gelen Martin Schulz bir soruya verdiği cevapta "topluma yönelik olarak taşınan sorumluluğa değindi. AP Başkanı olarak her seferinde ağzından çıkacak her lafı iyi tartmak zorunda olduğunu ve bunun topluma yönelik bir sorumluluk olduğunu belirtti.


Politikacılar,devlet adamları ve toplumu yönlendirecek konumda olanlar gerçekten ne dediklerine ya da yazdıklarına özen göstermek zorundalar.


KKTC Medyası için de geçerli bu kural.


Aynı Alman, Fransız, İngiliz ya da Avusturya medyaları için geçerli olduğu gibi.


Almanya'da bir neo nazi çetesi dokuz insanı sadece "Türk" oldukları için tek, tek katlettiğinde Alman medyası katledilenlerin sadece ikisi dönerci olduğu halde "dönerci cinayetleri" magazin haberini yayarken Türkler buna çok üzüldüler. Bu sorumsuz gazetecilik yüzbinlerce insanı kırdı. "Türk eşittir döner satıcısı" tarzı klişeler  maalesef AB ülkelerinde de bazen karşımıza çıkmaktalar.


AB genelinde bu konuda oldukça hassaslaşan sivil toplum örgütleri her türlü olanağı kullanarak bu tarz klişelerle ve önyargılarla habercilik yapanların karşısına dikiliyorlar ve oldukça başarılılar. Bu tarz gazetecilik her geçen gün azalmakta AB ülkelerinde.


KKTC'de ise bazı yayın organları neredeyse ayrımcı tanımlamalar konusunda birbirleriyle yarış etmekteler.


Hırsız, katil ya da tecavüzcü Türkiye kökenli değilse sadece adını yazanlar ve hatta adının ve soyadının baş harflerini yazarak etik kurallarına özen gösterenler, zanlılar ya da şüpheliler Türkiye kökenli olduğunda adını ve soyadını açık olarak yazmakta hiç bir sorun görmemelerinin yanı sıra bir de haberin içinde defalarca okunması amacıyla söz konusu şahsın "Türkiye" kökenli olduğunu yazmaya özen göstermekteler.


AB ülkelerinde etik nedenlerle insanların kökenleri, deri renkleri ya da dinleri konusunda ayrımcı olmamaya özen gösterilirken KKTC'de kendilerini "en Avrupalı, en demokrat ya da solcu" tanımlamaya meraklı olanlar neredeyse zanlı ya da şüpheliler "Türkiye kökenli" olduklarında "zil takıp oynayacak" hale gelmekteler.


Bu ayrımcı gazetecilik KKTC'de Türkiye kökenli olmayanların (hoş aslında bir kaç yüz yıl farkı ile kökenlerinin aynı olduğunu unutmaya meraklı olanların) Türkiye kökenli olanlara sadece ve sadece önyargı ile yaklaşmasına neden olmaktalar.


Eğer kendilerini yanıp tutuştukları gibi "KKTC ortadan kalkıp bu topraklar da AB toprakları olarak var olsaydı" ve "AB yasaları geçerli olsaydı" bu tarz gazetecilik yapanlar büyük sorunlar yaşardı.


Maalesef bunun bile farkında değiller.