Gidişin `özlemek` içinmiş.


Sen özlüyorsun!


Ben unutuyorum.


Dönüşün ne için olacaksa sende; zahmet etme!


Bıraktığın yerde değilim!


Geliyorum dediğinde bir heyecandı titreşimi kalbimdeki. Sonu durağı olmayan cümleler biriktirmiştim sana, yokluğunda. Geldin. Sustun. Gelişin sessizliğeymiş… Bilemedim. Şimdi ben kucağımda söylenmemişliklerle senin sessizliğindeki gölgelerde geziniyorum.


Onca yol geldim, onca sokak geçtim... Tam vardığımı düşündüğüm nokta bir `Çıkmaz sokak` mış...


Şimdi ne geldiğim yolları anımsıyorum ne de geçtiğim sokak isimlerini... Sonsuzluğum `sen` mişsin...


Ben her bedene seni giydiriyorum! Kime ne!


Kime ne!


Seni sevdaların en yücesine taşıdıysam, aldığım nefeste, attığım adımda, gülüşümde, attığım adımımdaysan, kime ne!


Gidiyorum deyişinin ardından çok geçmedi aslında, aslında gidiyorum da diyemedin sadece binbir sebeple karşımla kavga eder gibi durup, olmadık ne varsa bir bir sıraladın sonra sustun. Keşke konuşsaydın demedim hiç bu suskunluğunun üstüne. Sen sendeki beni sen gibi yaşarken, benim seni bende yaşayışımla kıyaslamaya ne hakkım vardı ki? Herkes kendince seviyor, anlıyor, ağlıyor, üzülüyor, aşk diyor, sevda diyor, ayrılık diyor…


29 harfi sırayla yazdığında hiç bir anlam ifade etmezken öyle beklenmedik zamanlarda kör bıçak göğsüne saplanmış gibi iz bırakıyor, ne öldürüyor, ne unutuluyor.


Bitti denilen nicelik vardır hayatımızda.
Bunların her biri birilerinedir, bir şeylere. İlla sevda değildir ki her zaman bırakılıp gidilen.


Sevdadır nedense en çok yazılan, çizilen, üstüne besteler edilen ama bir bölümüdür insan olmanın sadece.


Ağız dolusu aşk sözlerini, aşka inanışlar, aşka besteler, güfteler, filmler… Aşk adına hepsi… Ama hangi biri anlatabiliyor senin kilometrelerce uzaklıktan yüzüme dokunduğunda benim bunu hissedisimi, teninin tenimde yanmasını duyumsama mı?


Garibim bugun. Ne aklim ne yuregim bir noktada durabiliyor.


Yazmaya başladığımda aklımda binbir düşünce binir duygu cirit atıyordu bugün. Okuduklarım, yaşadıklarım, izlediklerim, duyduklarım , şahit oldukmlarım birbiriyle yarıştaydı parmaklarımın ucundan akmak için.


Dünyada ülkende neler oluyor sen hala aşk diyorsun sevgi diyorsun diyordu savaşları, tecavüzleri, ölümleri, açlıkları gören yanım.


Bir yanım geçmişin izlerini sür ki bugünü anlatabilesin, bak insanlar binlerce yıl önce yazmış, çizmiş herşeyi, günümüzdeki herşey tekrarı; senin derdin ne? neden yazıyorsun bugünü, geçmişi anlat diyordu!


Herşeyi anlamaya çalışan meraklı yanım ise; olumluluk, sır, iyilik üzerine gitmekten, anlatmaktan vazgeçme diyordu.


Olan kotulukleri ne zaman yazmaya kalksam bu aklima geliyor... .
Bakın ne güzel söylemiş rahibe teresa...
Bir keresinde neden savaş karşıtı gösterilere katılmadığım soruldu. Ben de bunu asla yapmayacağımı ama barış için bir yürüyüş yapıldığında orada olacağımı söyledim.
Mother Theresa (1910 - 1997


Yürreğimdeki ses ise bis bir sayfa yayınla bu hafta diyordu herkes istediğini yazsın sana göndersin.


Sizlerin yok mu hiç söyleyecekleri?


Bekliyorum...