Kar yağıyor. Gökyüzünden beyaz pamuklar düşüyor yeryüzüne. Toprağın altındaki cansız ama ruhu ruhumuzun bir parçası olmuş dostlarımızı ve aile yakınlarımızı topraktan sonra bir tabaka daha örtüyor. Yaşayan ve dost bildiklerimiz ama asla dost olamamış tanıdıklarımız ise karların altında yürüyenler kazık çakacaklarını sandıkları şu dünyanın keşmekeşine ,hengamesine yürüyorlar. Evlerinde oturanlar kahvelerini, çaylarını yudumluyorlar ve televizyonlardaki terör haberlerine ve gazetelerdeki ölüm ilanlarına bakıyorlar. Kar yağıyor sokaklara, caddelere. Kuşlar aç, kuşlar üşüyor. Böcekler toprağın altına, ölü dostlarımızın kefenlerinin etek uçlarına saklanmışlar.
Kar yağıyor, simitçi çocuk simitlerini satmak için daha da yüksek ve meydan okur bir sesle feryat ediyor. Çöplerden plastik, şişe, kağıt toplayan emektar yoksullar çok üzgün. Çünkü ekmek paraları ellerinden alındı. Çünkü kanun çıkartmış hükümet. Bundan böyle sadece belediyeler toplayabilecekmiş ve satabilecekmiş bu para kazandıran atıkları. Sonra belediyeler bu paralarla belediye başkanlarının doğum günlerinde, partilerinin kuruluş yıl dönümlerinde havai fişek patlatacaklar. Kar yağıyor rahmetli sevdiklerimin, ailemin, silah arkadaşlarımın, çocukluk komşularımın üstüne. Terörün üstüne de yağıyor ama terör daha da azıyor. Karne günü ilk okullara bomba atıyorlar. Kreşlere füze atıyorlar. Filmlerde, romanlarda öğrendik. Mafyanın, katillerin, eşkıyanın, düşmanın bile raconu olur. Onların bile kırmızı çizgileri, yasakları, saygı duydukları değerleri, onurları var diye öğrendik.
Bu günümüzün "öncelikle çocuk ,kadın öldür, öncelikle hastanelere, okullara, sağlık ocaklarına saldır ve kaç, kurtul" emirlerini mankurt gibi uygulayan teröristlerinin raconu yok. Kar yağıyor. Suriyeli savaş firarileri ve mağdurları sürekli teknelere, gemilere, botlara biniyorlar. Acaba hedef rotada seyredebilen, hedef limana aborda olabilen gemi, tekne, bot var mı? Çünkü sürekli batıyorlar, sürekli boğularak ölüyorlar ve çoğu çocuk, bebek. Kar yağıyor. Rahmettir, berekettir. Allah’ın yarattıklarına bağışıdır. Kar ,soğuk vermiş Allah ama yakacak odun, kömür, gaz ve bunu yakmayı akıl edecek zeka ve bunları temin edecek bedenler de vermiş. Ama buna rağmen soğukta donarak neden ölüyor insanlar? Kar yağıyor kar. Martılar, kargalar, güvercinler, guguk kuşları, serçeler yok ortada. Bülbüller ötmüyor. Güller ağlıyor. Solmuşlar, ölmüşler. Vapur seferleri iptal, uçak seferleri iptal. Ama Yahya Kemal Beyatlı’nın kalemi ile cenaze selası verircesine yazdığı, Hümeyra’nın ilahi okurcasına seslendirdiği sessiz geminin seferi asla iptal olmuyor. Kar, kış, kıyamet fark etmiyor ve sessiz geminin kaptanı planlı yolcularını uğradığı limanlardan alıyor ve karanlıklardaki yoluna devam ediyor. Bu geminin kaptanının yüzünü henüz kimse görmemiş ama hangi yolcuyu, ne zaman, hangi limandan, ne şekilde alacağını bilen birisi gibi. O gemiye binenler çok seneler geçmesine rağmen hala seferlerinden dönmediler. Çünkü meçhul gemimin meçhul kaptanı onları meçhul ve zaman, mekan ötesi bir adaya bırakıyor.
Kar yağıyor kar. Her sabah, her gece sessiz geminin meçhul kaptanını ben de bekliyorum. Beni henüz almıyor, yolcuların listesinde ben yokum. Ama her sabah birilerini alıyor ve yoluna devam ediyor. Nazım Hikmet’in şiiri geliyor aklıma.’’ Akın var akın, güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın’’.
Sonra Karacaoğlan’ın ‘’İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye’’ şiiri zihnimin içinde yankılanıyor. Kar yağıyor. Sessiz, sakin, efendi bir şekilde, disiplinli, düzenli, delikanlı gibi, mağrur ve hüzünlü yağıyor. Kar raconuna uygun olarak yağıyor. Kar yağması meteorolojik bir olay değil. Tabiat kanunundan öte bir olay. Mikropların temizlenmesi dediğimiz tıp, sağlık, çevre hizmeti de değil. Kar yağdıran Allah bize bir mesaj veriyor.’’
Kar taneleri birbirlerini rahatsız etmeden gökyüzünden yeryüzüne doğru yolculuk yapıyorlar ve yolculuklarını tamamladıklarında kardeşçe, dostça sevgi ile birbirlerine sarılıyorlar, kaynaşıyorlar. Kah kartopu oluyorlar, kah çığ oluyorlar. Sonra güneş gülümsediğinde hepsi bu aşkın, bu sevginin içinde eriyor ve kaynaşmış kar taneciklerinin sevgisi mutluluk buharlarına, sevinç bulutlarına dönüşüyor ve tekrar gökyüzüne geldikleri yere doğru hep birlikte, el ele yol alıyorlar.’’ Bize bir mesaj veriyor Allah.’’ Teker teker geliyorsunuz be aleme, teker teker de dönüyorsunuz ama varacağınız alemde hep beraber olacaksınız’’ diyor.
Sonra Yunus Emre’nin dizeleri çınlıyor kulaklarımda ‘’Yalancı dünyaya konup göçenler, Ne söylerler, ne bir haber verirler, Üzerinde türlü ot bitenler, Ne söylerler ne bir haber verirler, kiminin başında biter ağaçlar, kiminin başında sararır otlar, Kimi masum, kimi güzel yiğitler, Ne söylerler, ne bir haber verirler’’
Kar yağıyor kar. Bugün bir şey hissettim. Kar taneleri gökyüzünden yeryüzüne düşerlerken ağlıyorlar sanki. Hani yeni doğan bebeklerimizin ağlaması gibi. Çünkü cennetten bu yalan, bu kahpe dünyaya sürgün edilmişler. Çünkü kocaman bir aşk, dostluk kütlesi, sevgi ve mutluluk bulutları artık ayrı olmuşlar, gayrı olmuşlar ve yabancılar gibi sessiz, sakin çıkıyorlar kovuldukları cennetin kapısından dışarı, düşüyorlar Kaf dağından nankör çukurlara ve acımasız insanoğlu basıyor karların üstüne. Çiğniyor zalim Ademoğlu karları, her değeri, her inancı, her dostluğu, her aşkı çiğnediği gibi. Ağlamayın kar taneleri. Ağlamayın arkadaşlar. Bir gün yine el ele ,göz göze olacaksınız ve cennetinize geri döneceksiniz.
Kar yağıyor. Beni duyuyor musun ey yegane ve baki dostum İlahi yaratanım! Tabi ki duyuyorsun beni, tabi ki görüyorsun beni. Lütfen karların bembeyaz örttüğü, ilahi bir kefen gibi onları giydirdiği , toprağın altındaki tüm dostlarıma, tüm silah arkadaşlarıma, aile büyüklerime, yakınlarıma, çocukluğumun kalender ve masum komşularıma selamımı ilet. Onların artık kalorifere, sobaya, kömüre, paltoya, sıcak çaylara ihtiyaçları yoktur ama senin şefkatine, merhametine, dostluğunuza hepimiz gibi onların da ihtiyaçları var
Kar yağıyor kar. Her yerde kar var. Gönlümde daha çok var. Gönlüm ellerimden, ayaklarımdan daha çok üşüyor. Çünkü dostça, sevgi ile yaşamasını öğrenemedik şu kahpe, şu yalan, şu 3 günlük, şu birkaç bin nefeslik dünyada. Gönlüm buz gibi, titriyor.