2016 yılında Noel babalar ‘’ hoh hoh hooo…’’ diyerek evlere bacalardan giremedi dostlar!
Çünkü savaş, terör, açlık, kıtlık, yoksulluk nedeniyle dünyanın dört bir yanına dağılan ve göç etmeye çalışan küçük çocuklar oyuncak değil, hediye değil; sadece yaşamak istiyorlardı.
Kan ve ölüm görmekten bıkmış ve usanmış olan bu çocuklar Noel Babanın hediyelerle yüklenmiş geyik arabasını ve ‘’ Hoh hoh hooo..’’ gevezliklerini beklemiyorlardı.
Bu çocuklar artık karnını doyurmak, temiz su içmek, normal bir yatakta uyumak ve diğer tüm çocuklar gibi okula gitmek istiyorlardı.
Saat hesabı veya yevmiye ile çalışan Noel babalar yine de birkaç evin bacasından değil, kapısından içeri girmeye çalıştı.
Bazı evlere girebildi, bazılarına giremedi, bazı evlere girdiğine de çok pişman oldu.
Çünkü Noel babalara ama hikayeden değil, gerçek Noel babalara ihtiyacı olan çocuklar kapısı ve bacası olan evlerde yaşayamıyorlardı.
Bu çocukların şanslı olanları kara, kışa, fırtınaya rağmen, kendilerine bir sığınak olarak verilmiş olan Kızılay çadırlarında yaşıyorlardı. Diğer çocukların kimisi parklarda donarak ölüyorlardı, bazı çocuklar başka ülkelere göç etmek isteyen anneleri ve babaları ile birlikte kendilerini dolandıran sahtekar reislerin kırık, dökük teknelerinde boğuluyorlardı. Bazı çocuklar dileniyorlardı. Biraz daha güçlü, kuvvetli olanlar çöp varillerinden satılabilecek atık malzemeleri topluyorlardı.
Ama bu çocuklardan hiç birisi oyuncak veya Noel baba ya da ‘’ Hoh hoh hoo..’’ kahkahaları beklemiyorlardı ve istemiyorlardı.
Noel baba kılığında ekmek paralarını çıkartmak isteyen ve reklam ajanslarına veya hediyelik eşya şirketlerine çalışan kafalarında Noel baba şapkası, sırtlarında Noel baba paltosu ve çenelerine yapıştırılmış beyaz Noel baba sakalı olan görevli erkekler ilk defa bu sene utandılar. Bu arkadaşların bazıları iki üniversite bitirmiş, üç yabancı dil bilen işsiz genç delikanlılardı. Bazıları üniversite öğrencisi ama ebeveynlerinden öğrenci harçlığı yeterince gelmeyen delikanlılardı. Bazıları yeni evli ve asgari ücretle vasıfsız işlerde çalışan ve geceleri de bu işi yapan genç evli erkeklerdi.
Noel baba masalları ile dünyayı uyutmaya çalışan dünyanın dev emperyalist ülkelerinin dev kapitalist şirketleri her yıl olduğu gibi bu sene de hiç utanmadılar. Bir taraftan üçündü dünya ülkelerine, az gelişmiş ülkelere, Müslümanlara, Afrika ülkelerine, terör örgütlerine silah ve cephane sattılar, bir taraftan bu ülkeler arasındaki mezhep, din, inanç, kültür, etnik farklılıkları düşmanlık haline getirmek için propagandalar, kampanyalar yaptılar ve bir taraftan da Noel baba kıyafetli vasıfsız elemanlarını sokaklara ,caddelere göndererek onları ‘’ Hoh hoh hooo’’ diye bağırttılar.
Bunları düşünen Noel babalardan bir tanesi 19 yaşında bir delikanlıydı. Üniversiteyi burslu kazanmıştı.
Güzel klarnet çalıyordu ve Noel baba kıyafetini giymiş olarak klarnet ile, büyük hediye mağazasının önünde çocuklar için klarneti ile çocuklar için çalıyordu.
Gözlerinin içine bakan çocuğa sordu
-Suriye?
Çocuk cevap verdi
-Hayır ağbi! Ben Bursalıyım, babam annemi öldürdü ve hapiste, kardeşlerime ben bakıyorum ve komşular yardım ediyor
-Kaç yaşındasın, kaç kardeşin var
-Ben 12 yaşındayım ağbi, üç kardeşim var
Noel baba kıyafeti olan 19 yaşındaki delikanlı Noel baba kıyafetlerini çıkardı, cebindeki para ile kebapçı dükkanından dört tane kebap sardırdı ve kebapları çocuğa uzattı ve çocuğun cebine de cüzdanındaki tüm parayı koydu. Sonra kendisine bu işi veren mağazanın patronuna giderek Noel baba kıyafetlerini teslim etti. Patron sordu
-Oğlum gece saat on ikiye kadar çalışacağını söyledik. Saat daha dokuz bile olmadı, hayrola bir problem mi var?
Çocuk patrona gülümsedi ve ‘’ Hoh hoh hoo..’’ dedi ve klarnetine en sevdiği şarkıyı üfleyerek mağazadan çıktı ve kaldığı öğrenci yurduna doğru yürümeye başladı
Belki gece kulüplerinde, lüks meyhanelerde, barlarda geceleri çalabilirdi ve gündüzleri de fakülteyi bitirirdi.
Sonra klarnetini ağzından çekti, telefonunu çıkardı, annesini aradı
-Anne yeni yılda senin için ,babam için dua edeceğim, beni merak etmeyin, her şeyim maşallah kebap gibi, işler ala, dualarınızdan başka hiçbir şeye ihtiyacım yok, ellerinizden öpüyorum
Sonra lüks vitrinleri olan bir caddenin uygun bir köşesine eski bir karton kutuyu minder gibi yaparak üstüne oturdu ve klarnetine daha da hüzünlü üflemeye başladı. Yanına da bir mendil koydu.