Mısır ve Tunus'ta Başbakan'ın yaptığı konuşmayı dinlerken bunu düşündüm. Hem hep yeni bir şey söylemek, hem de bunu kendi içinde tutarlılığını koruyarak yapmak... Bu ikisi arasındaki denge Tayyip Erdoğan'ın başarısını şekillendiriyor. Kendisi ile çelişmiyor, güven kaybına sebep olmuyor ve her zaman yeni bir şeyler söylüyor.

Arap dünyasından gelen temsilcilerle yapılan toplantılara zaman zaman ben de katıldım. Bu toplantılarda beni hayal kırıklığına uğratan durum, en liberal olanlarının bile Türkiye'den dini tavsiyeler beklemesi olmuştur.

Bu toplantılarda pek çok kez Ak Parti'nin kuruluşundan itibaren devletin laikliğini önemseyen yaklaşımını, dini kimliği bireyin özgürlük alanı olarak değerlendiren anlayışını anlatmak durumunda kalıyorduk.

Bu nedenledir ki Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da Tayyip Erdoğan'ın yaptığı tarihi konuşması, Arap dünyasındaki halka ve değişimci liderlere devleti laikleştirmekten korkmamalarını söylemesi, Arapları ters köşeye yatırdı.

Yine kendisiyle tutarlı ama Arap dünyası açısından beklenmeyen yeni bir şey söyledi.

Arap rejimleri şimdiye kadar Müslüman hareketleri baskılayıp zindanlara atsalar da, batılı gibi görünmeye çalışsalar da, başı açık ve model görünümlü eşleri ile ikiyüzlü bir modernlik ve demokrasi söylemi benimseseler de, "biz İslam devletiyiz, bu ülkede şeriat kanunları geçiyor" diyen bir anlayışı hep içerde savundular. Zalimliklerini de, modernliklerini savunmak için İslam devleti kılıfını kullandılar.

Onların zihniyetinde laik devletin karşılığı dinsizlik oldu. Bu karartma ile kendi ülkelerinde dindar görünüp dini kontrol ederek halklarını baskılamayı tercih ettiler. Batı dünyası da aynı ikiyüzlülük ile onların bu yaklaşımlarına büyük destek verdi.

Bu toplumların hiç birisinde tartışma, eleştiri, sorunların dile gelmesi özgür bir zeminde yapılamadı.

Devletlerinin, İslam yaklaşımlarının göreceliğinin, halklarının, sorunlarının tartışılmasına izin vermediler.

Herkesin korkusuzca tartışabildiği, gösteri yapabildiği, slogan atabildiği zalimlikleri söyleyebildiği tek davaları Filistin meselesi oldu.

Halkı ezen zalim iktidarlar, kendi ülkelerindeki insan haklarını yönetim vizyonlarına sokmadılar ama her Cuma İsrail aleyhine gösteriler organize etmeyi İslam davasına sahip çıkmak olarak gördüler.

Bu nedenledir ki uzun süre İslam dünyasının despot liderleri Filistin meselesinin çözümüne destek değil, köstek oldular. Demokrasiye mesafeli, İslami görünümlü-doğan görünümlü şahin misali- despot yönetimlerini ülkelerindeki İslami grupları baskı altına alarak sürdürdüler. Bu gruplar ile Hamas arasında bağ kurmaları, Filistin meselesinde çözüme giden yolu zaman zaman kapatmalarına neden oldu. Mısır da bu ülkelerden birisidir.

Çoğu zaman da halka başka, İsrail'e ve Amerika'ya başka konuştular. Libya örneğinde olduğu gibi onlarla işkencelerde işbirliği yaptılar.

Filistin meselesi ve özellikle Kudüs, siyasi olduğu kadar İslami bir dava olarak da Arap dünyasının siyasal, sosyal sorunlarının kamufle edilmesini sağlayan mesele oldu. Onların Truman Show'u Filistin meselesi oldu.

Ama artık bu durum değişiyor, Filistin devleti kurulma adımları atılırken Türkiye'nin bölgedeki samimi yaklaşımları başka bir yönetim anlayışının mümkün olduğunu gösteriyor. Bu nedenlerle Ak Parti iktidarının Türkiye perspektifi Arap ülkelerinin halkları için büyük önem taşıyor.

Ancak Arap basını ve televizyonunda gördüğüm kadarı ile yeni Arap liderleri de Erdoğan'ın gezisine temkinli yaklaşmışlar. Batılı gazeteler; Türkiye çağı, Arap dünyasının yeni Selahaddin Eyyubi'si Erdoğan derken onlar küçük haberlerle geziyi geçiştiriyorlar. Demek ki Arap entelijansiyası, Batı dünyası kadar bile Türklerle ilgili ön yargılarını atabilmiş değil.

ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ

Arap kavmiyetçiliği dini kaynaklarda fazlasıyla eleştirilen bir konudur. İslam dininin kavmiyetçilik karşıtı duruşuna rağmen kavmiyetçilik İslam tarihinin en hazin savaşlarına sebep olmuştur. Bu konuda tarihi değiştiren kişilerden birisi de Emevi dönemi halifelerinden Ömer bin Abdülaziz'dir. Onu efsaneleştiren konulardan birisi de Arap olmayan Müslüman kavimlere karşı yaklaşımı olmuştur.

Abdülaziz'i anlatan kaynaklar o dönem Arap olmayan Müslümanlara karşı şüpheyle bakıldığını yazar. Halife Ömer, Müslüman olanların hangi ırktan olursa olsun eşit haklara sahip olduklarını açıklayan ve bunu uygulayan İslam halifesi olarak ünlenmiştir. Ömer bin Abdülaziz'in hayatı devlet yönetiminde adalet açısından güzel örneklerle doludur. Devlet yönetimi esnasındaki arkadaşlık kriterlerini anlatan sözleri ile yazıya son vermek istiyorum.

"Ey insanlar! Kim bizimle arkadaşlık yaparsa beş şey için yapsın. Bunu yapmazsa bizden uzaklaşsın: İhtiyaçlarını karşılayamayanları bize bildirsin. Hayır için bize yardımcı olsun. Bilmediğimiz hayır yollarını bize öğretsin. Bizim yanımızda kimsenin gıybetini yapmasın. Bos şeylerden bize bahsetmesin."