'Düşündün mü hiç bir dünya imparatorluğu nasıl tasfiye olunur, tarihin herhangi bir döneminde herhangi bir nesil tasfiyeye karar verebilir mi? Veririm derse bu kararın meşruluğu hangi vesikalarla ispatlanır. 1908'in padişahçı ittihatçıları, imparatorluğu yıktılar,1923'ün Kuva-yi Milliyecileri de bir dünya imparatorluğunu miras hesaplarıyla tasfiyeye oturdular... Yedi yüz yıllık imparatorluk.1908'de İttihatçıların ele geçirip on yılda yıktığı imparatorluk tam dört milyon üç yüz seksen üç kilometre kare toprağa sahipti. Nüfusumuz kırk üç milyonu aşkındı. Bu topraklar üzerinde malımız olan yedi bin km. demiryolu döşeliydi. Evet, oturuldu masaya karşımızda yirmi iki devlet. Tasfiye beş buçuk ayda tamamlandı. Mahzenler dolusu arşivi düşünün. Delegelerimiz inceledi mi bunları? Hayır. Çünkü İstanbul hükümeti delegeleri yani asıl uzmanlar, bizim isteğimizle sokulmadı bu konuşmalara. Bu iyiliğimize karşı İngiliz generali Harrington'un teşekkürünü hatırlarım. Dört milyon kilometre karelik Osmanlı toprağı, yüz yıllık hesapları, tasfiye edildi beş ay içinde. Buna tasfiye denmez, mirası reddettik. Biz hiç bir zaman milli devletimizi yitirmedik, er geç batıyla ister istemez hesaplaşmak zorundayız. Bunu gerçekten yapmadıkça belayı başımızdan defedemeyiz...'
Kemal Tahir'in 'Yol Ayrımı' romanından alıntıladığım bu cümleleri Obama'nın resmini aklıma getirdi. Aynı resmin bende yaptığı bir diğer çağrışım da Orgeneral Hilmi Özkök'ün 'ABD 2003'te Irak tezkeresi için bizden siyasi baskı istedi, yapmadık.' açıklaması oldu.
DİYARBAKIR'DA İFTAR
Ak Parti Genel Merkez Kadın kollarının Siyasi Hukuki İşleri Başkanlığı'nın düzenlediği bir etkinlik çerçevesinde perşembe günü Diyarbakır'daydık. Ak Parti'nin kadın milletvekilleri ile birlikte kadın kolları yönetiminin katıldığı programda Diyarbakır'ı bir Ramazan atmosferinde görme imkânımız oldu. Ak Parti'nin 24 kadın milletvekilinin katılımı ile gerçekleşen etkinlik, kadın kollarının Türkiye'nin doğusundaki sorunlarına ilişkin duyarlılığının bir göstergesi olmanın yanı sıra, toplumsal barışa katkı sağlamayı amaçlayan çalışmalardan birisiydi.
Esnaf ziyaret edildi, ev ziyaretleri yapıldı, Kürtçe konuşan annelerin çevirmenliğini bir Ak Parti milletvekili olan Fatma Kotan yaptı. Yaklaşık 48 kişilik ekip için hazırlanan Diyarbakır'a ilişkin bilgiler hem Kürtçe hem Türkçe hazırlanmış, içine de basit bir sohbette kullanabileceğimiz Kürtçe kelimeler yazılmıştı. Uçakta herkes bu kelimeleri doğru telaffuzları öğrenmeye çalıştı. Akşamda Şehitlik mahallesinde mahalle halkı ile birlikte iftar edildi. Dostluğun, sevginin barışın dilini oluşturmak için büyük kapsamlı projeler kadar yürekten gelen küçük adımlara da ihtiyaç var.
BELEDİYE'DEN BEKLENEN SİYASİ DURUŞ MU?
Diyarbakır'da belediye hizmetlerinin yetersizliği gözle görülüyor. Ancak bundan şikâyet etmenin orada ihanet olarak kabul edildiğini Twitter'da bu yorumuma gelen tepkilerden anladım. Diyarbakır halkı Belediye'den siyasi duruş bekliyormuş, hizmet değil! Bu şöyle; bölgedeki yoksulluğun çözümünü, halkın koşullarının düzelmesini engellemeye çalışan, bunu kendi siyasetini besleyen bir kaynak olarak gören bir örgütün acımasız bakışını yansıtıyor. Anlaşılan o ki Kürt cephesinde de, eksik olanı söylemek, gözle gördüğünü aktarmak hayal konforunu bozuyor. Belediye hizmetlerinin yetersizliğinden şikâyete bile tahammül edemeyen bir toplum psikolojisi ile demokrasi anlayışı oluşturmak zor görünüyor.
ASAYİŞ BERKEMAL!
Her ne kadar İslam alimleri, Meryem suresi 26. Ayette geçen Hz. Meryem'in Allah'ın tavsiyesi olan 'susma orucunun' tek başına ibadet olmayacağını söyleseler de, bugünlerde canım fena halde 'susma orucu' tutmak istiyor. Kör, sağır, dilsiz olmayı yasaklayan bir dine mensup olup gördüklerimizi işittiklerimizi ifade etmemek arasında çelişkiler yaşarken en iyisi ibadet kabul edilmese de susma orucu tutmak!
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)