ABD’nin meşhur kulelerine saldırı ile başladı herşey. Haçlı şövalyeleri, Evangelist güçler, Tapınak savaşçıları, yuvarlak masanın yeminli kılıç ustaları, engizisyon mahkemeleri iş başı yapmışlardı. Onlarda kendi aralarında ‘’Gazamız mübarek ola ey İsa’nın oğlu! Cihadımız hayırlı olsun ey Musa’nın çocukları!’’ diyorlardı. Kulelere kim devirdi? Kuleler ve içinde haber verilmeye layık görülmeyenler kurban mıydı? Sonra senaryo oynanmaya başladı. Yapımcılar, rejisörler oldukça başarılıydı.
Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Suriye, Yemen derken sıra geldi İran ve Türkiye’ye. Suudi Arabistan’a, Katar’a hiç gerek görülmedi çünkü en başından itibaren yuvarlak masanın hizmetkarlarıydı.
Orta Doğu’ya hakim olmak demek tüm dinlere hakim olmak gibiydi. Tüm kıtalara hakim olmak gibiydi. Kudüs’ün muktedir valisi olmak gibiydi.
Ama kılıçtan, kurşundan, toptan, tüfekten, kimyasal virüsten, domuz gribinden, öldürücü keneden daha etkili silahlar lazımdı. Psikolojik savaşlar, kara kampanyalar, gri propagandalar, algı operasyonları işte burada devreye girdi. Türklerin hiç bilmediği bir savaş türü! Batının ve komünist doğunun harika ve mükemmel uyguladığı bir harp çeşidi!
İran’daki, Türkiye’deki etnik, mezhep farklılıkları ‘’Mozaik’’ masalları ile kaşınmasına rağmen, bu iki ülke çok iyi direndi. Çünkü her iki ülkenin de köklü birer tarihi, ciddi orduları vardı. Türk Ordusu darbe teamüllerini bir kenara bırakmış ve demokrasi karşısında kabadayılık yapmaması gerektiğini aklına kazımıştı. İşte fırsat bu fırsattı ve emekli, muvazzaf subayların üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırma kampanyaları, algı operasyonları sahneye konuldu. Ara sıra İran ile Türkiye arasında büyük fırtınalara gebe kara bulutlar üflendi.
Suriye’nin Esat’ı veya Eset’i kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazın İran’a, Türkiye’ye vakit kazandıran bir kahramandır. Mezhep düşmanlığı, etnik temizlik yaptığını hiç sanmıyorum. Özgür Suriye Ordusu, PYD, IŞID ve daha bir çok isimle anılan güçlere karşı Suriye devletini ayakta tutmaya çalışmaktan başka ne yaptığını lütfen bize birileri söylesin! İran ve Türkiye Esat’a yardım etmeliydi.
7 milyara yaklaşan dünya nüfusunu kontrol altında tutmaya aday iki ülke vardı. Birisi Çin ile ittifak oluşturan Sovyetler Birliği, diğeri de Avrupa’nın devlerini her zaman yanına almayı başaran ABD. Sovyetler Birliği çöktükten sonra doğudaki adayın dişleri, tırnakları söküldü. Geriye batıdaki olay kaldı. Batıdaki adayın karşısında iki büyük engel var. Birisi Türkiye, diğeri İran.
Şiiliği, Sünniliği bir kenara bırakıp İran ile Türkiye’nin ikiz kardeş gibi hareket etmesi kaçınılmazdır. Zaten İran nüfusunun yarıdan fazlası Azeri Türk’üdür. İran demek Azerbaycan demektir. Azerbaycan demek Kafkas Türkleri demektir. Kafkas Türkleri demek Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan demektir. Tüm bunlar Çin hükümetinin nüfusları günümüzde 250 milyon olması gerekirken 25-30 milyona indirmeyi başardıkları Doğu Türkistan Türkleri demektir. Tüm bunlar Makedonya, Balkan, Rumeli Türkleri demektir.
Türkler ve Persler birlikte hareket etmek zorundadırlar. Şii veya Hanefi, Sünni veya başka bir şey her ne ise, batı dünyası ve doğunun komünist kırıntıları, batıdaki veya doğudaki, kuzeydeki veya güneydeki Türklerden, Araplardan, Perslerden yıllardır rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlığını gidermek çok savaşlar yapılmıştır, çok kanlar dökülmüştür. Bu anlamsız rahatsızlığa da batıya karşı en büyük şamarı Mustafa Kemal Atatürk patlatmıştır. Şimdi dobra veya dombra savaşlarla tokat patlatılmıyor. Ekonomi, psikolojik harp türleri, stratejiler, siyasi manevralar devreye giriyor ve herkesin elinin altında bir yada birkaç terörist grup var, işte son çareden bir önceki çare olarak bu tetikçi katil, cinayet şebekeleri görevlendiriliyor. En son çare ise çocuk ,bebek, kadın demeden oranın halkı füze yağmurları ile ateşle ıslatılıyor.
ABD ve yuvarlak masanın diğer şövalye grupları Avrupa için İsrail’i kurmak çok kolay oldu. Araplar bu işe hiç uyanamadı. Ama İsrail, Tapınak Şövalyeleri ve Engizisyon mahkemeleri için üstlendiği rolü artık oynayamıyor. Daha vahşi, daha saldırgan, daha ölümcül bir devlet daha kurmalı onlara göre. Bu devletin adı da Büyük Kürdistan olmalı. Irak, Suriye, İran, Türkiye ülkelerinden bu Kürdistan için toprak kopartılmalıdır. Irak ve Suriye tamamdır. Ama Türkiye ve İran hala direnmektedir. Direnmektedir ancak Türkiye ve İran birbirine kabadayılık yaparak direnmektedir.
Yapılacak iş bellidir. Bir; Esat’a destek ver! İki; İran ve Türkiye askeri ve siyasi müttefik ol! Siyaset ve askeri uzmanlar işte bunu anlayıp yaparlarsa ben onlara uzman derim!
Kafaya jöle sürüp kuru gürültü yapmakla olmuyor bu işler! Kürsülerden acayip konuşmalarla da olmuyor! İftar sofralarında zenginlere veya otorite, makam sahiplerine iftar yemekleri vermekle de olmuyor!
Alman otoriteleri 60 bin göçmenin tüm AB ülkeleri ile paylaşılması gerektiğini söylüyor. Ama Türkiye’ye Irak, Libya, Suriye, Afgan topraklarına yapılan soy kırımlardan, katliamlardan kaçan toplam 5 milyonu geçen mülteciler için ise Angelina hanım gibi CIA ajanı artistler gelip bize teşekkür ediyor.
Acaba biz avanak mıyız! Acaba biz hala niye anlamıyoruz! Acaba bizim gözlerimiz kör mü? Kulaklarımız sağır mı? Ne zaman anlayacağız! IŞID veya PYD Ankara’yı, İstanbul’u, İzmir’i makineli tüfeklerle tararken mi, yoksa Engizisyon müttefik güçleri kafamıza füze yağdırırken mi?