Ey Kemal !
Ey Muharrem !
Ey Almanya !
Ey Avrupa !
Ey Ey Ey……. !
Geçen gün bir baktım Ey Umut, Ey Köker, Ey Timur diye konuşmaya başlamışım !!!
Trafikte birine kızıyorum ‘Yav beni geçmek senin haddine mi düşmüş,
sen kimsin’ filan demek istiyorum ama İngilizce’ye çeviremiyorum.
Eyvah ki ne eyvah ben bildiğin siyasetçilere benzemeye başlamışım, acil yardım!
Fazla mı haber izliyorum, fazla mı gündemi takip ediyorum, inanın bilemedim.
Seçim öncesi adaylar coştu, bir kavga bir gürültü sanırsın kıyamet kopuyor.
Her geçen yıl seviye daha da düşüyor.
Evlerimiz de öyle değil mi sanki;
Evin büyüğü seslenince ‘efendim’ yerine 'hıı' diye cevap veren çocuklar saygısızlıkla suçlanırken,
şimdi ‘yuh, oha….’ gibi sözler söyleyince aileler sadece gülümsüyor.
E durum bu olunca siyasiler de bizlerin anlayabileceği dilden konuşuyorlar.
En pozitif şekliyle düşünmeye zorlasam, bu kavga gürültünün sebebini şuraya bağlarım;
Türk halkını seviyorlar, koruyorlar, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sunmak için kendilerini paralıyorlar.
Hiç bir adayı ayırmadan, durumu böyle düşününce, kendimi salak salak uzaklara bakarken buluyorum o ayrı…..
2015 yılında İngiltere’de yapılan bir seçimin ardından şunları yazmışım…
Bakın İngiltere ile Türkiye arasında küçük bir karşılaştırma, lütfen eksiklerimi siz tamamlayın.
İngiltere: Seçimlere bir ay kala kapının altından oy isteyen partilerle ilgili mektuplar gelir, mektubun her paragrafında adımız soyadımız geçtiğinden neredeyse başbakandan mektup geldiğine inanırız ama sonuçta ister okur ister çöpe atarsın.
Türkiye:Seçimlere aylar kala şarkılar besteleyip bangır bangır arabalarda sokaklarda gürültü kirliliğinden kurtulamazsın.
( Düşünün bir ülkede seçim olacak diye başka bir ülke tatile gidecek vatandaşlarına uyarıda bulunuyor)
***
İngiltere: Parti liderleri, televizyon programında sakin ve esprili bir şekilde soruları yanıtlar, sonunda el sıkışıp ayrılırlar.
Türkiye: Hayatında hiç görmediği şehre sadece seçim zamanı gidip, sesinin son gücüne kadar kullanıp, birbirinden cazip vaatlerle kalabalıklara seslenir.
Kendi inanmadığını, inandırmaya çalışır.
Vaatleri öyle bir abartır ki içinden tövbe tövbe dese yeridir.
***
Türkiye: Şarkıcısı, film artisti, futbolcusu kendi işini gücünü bırakır siyasete girer ve katıldıkları parti için hayranlarıyla destek sağlamaya çalışır.
Öyle bir kaptırır ki kendini daha önce ne iş yaptığını bile unutur.
İngiltere: Herkes kendi işini yapar, bunun için de hiçbir siyasi partinin desteğine ihtiyacı yoktur.
***
Türkiye: Seçim sonrası parti liderleri, oyların hırsızlık sonucu başka partiye gittiğini, tekrar sayımın gerektiğini ve yenilgiye rağmen güçlü olduklarını savunur.
İngiltere: Yenilgiyi kabul eder. Seçim sonucunun parti için büyük hayal kırıklığı olduğunu söyler. Seçmeninden özür diler ve kazanan partiyi tebrik eder.
***
İngiltere: Yenilgi ile ayrılan parti lideri vakit kaybetmeden anında istifa eder ve partisine başarılar diler.
Türkiye: Seçimden yenilgi ile ayrılan parti liderleri, önümüzdeki seneler boyunca üslubunu daha da sertleştirir ve kaldığı yerden devam eder.
***
İngiltere: Muhafazakâr parti ile İşçi partisinin koalisyonu o kadar imkansız ki ancak bir savaş durumunda gerçekleşebilirmiş.
Türkiye:Birbirlerine ne kadar zıt parti olsa da duruma göre koalisyon kurulabilir.
CHP-MSP koalisyonu, DYP-CHP koalisyonu,DYP-SHP koalisyonu vs...
***
Türkiye:Siyasetçiler, ayakkabılarını toplantı masanın altında unutacak kadar yaşlanır ve ölünceye kadar asla koltuğunu bırakmaz.
İngiltere:Yoruma gerek bile yok.
***
İngiltere: Halk ve televizyonlar, seçime bir gün kala ve seçim günü seçimden bahseder.
Türkiye: Ömür boyu!
Geçmiste yazdığım bu yazıyı, düşüncelerine çok saygı duyduğum, ağzından çıkan her fikri can kulağıyla dinlediğim ve yazımın başında -Ey Köker! diye seslendiğim değerli insanın yorumuyla bitirmek istiyorum;
‘Türkiye'de parti liderleri toplumu kutuplaştırır; sokakta insanlar karşı gruptakine diş biler.
İngiltere'de kimse günlük politika konuşmaz, tartışmaz, kavga etmez!
aslında olabilmez ama hani olur ya, seçim sonrası farklı görüşteki insanlarımız kucaklaşıverir ;)’