Sizi bilmem ama ben polisiye türü film ve dizileri izlemeyi, kitapları okumayı çok severim. Agatha Christie’nin Hercule Poirot serilerinin neredeyse tamamını izledim diyebilirim. Bir problemi çözmeye çalışmak ve sonucu bulmadan rahatlayamamak bir çeşit takıntı olsa gerek. Neyse ki hayatımda güzel takıntılara her zaman yer var. En az Poirot kadar çok sevdiğim başka bir dedektif varsa, o da Sherlock Holmes’tür. Robert Downey Jr ‘ın filmlerini izlememle başladı bu karakteri sevmem. Daha sonraları; her bölümü film tadında çekilen ve Benedict Cumberbatch’in baş rolde oynadığı Sherlock dizisi ile, adeta bu karakterin hayranı oldum. İngiliz Sir Arthur Conan Doyle’un muhteşem eseriydi Sherlock Holmes karakteri ve ilk kez 1887’de ortaya çıktı; popülaritesi hızla yayılmaya başladı. Hikayelerin realistik olması, Sherlock adına dernekler ve kulüpler açılması ve ününün dünya çapında yayılmasından dolayı insanlar onu gerçek bir dedektif zannediyordu.
Hikaye bu ya, Sherlock Holmes, Londra’nın en güzel sokaklarından biri olan Baker Street ’te (Baker Sokağı) 221b kapı numaralı evde yaşıyordu. Londra’ya gelmişken yıllar önce müzeye dönüştürülmüş bu tarihi evi görmemek olmazdı. Elbette gerçekte böyle bir ev yok; ancak, kitaptaki adrese uygun olarak sergiye açılmış bir müze var. Müzeye giriş için, önce mağaza kısmından bilet satın almalısınız, ardından müze için dışarı çıkıp ayrı sıraya girmelisiniz. Fotoğraf makinelerinizi hazır edin, çünkü kapıda Victoria dönemine ait bir polis sizi bekleyecek, kendisiyle fotoğraf çektirebilirsiniz. Üniformalı bir hizmetçi sizi içeri alacak. İçerisi tam bir tipik, eski İngiliz evleri gibi döşenmiş. 19. Yüzyıl’dan kalma bir yapı olduğunu, yürürken yerlerin gıcırdamasından, kullanılan ahşap malzemelerin kokusundan anlayabilirsiniz. Daracık ve eski halı ile kaplanmış merdivenleri yavaş yavaş çıkın, solgun renkli duvar kağıdı ile döşenmiş duvarlardaki nostaljik fotoğrafları dikkatlice inceleyin. Odalarda o kadar çok eşya ve obje var ki, nereye bakacağınızı şaşıracaksınız. Sherlock Holmes’ün salonu en çok ilgi gören yerlerin başında geliyor. İçinde alevli şöminesi, yemek masasındaki kurulu sofrası, gümüş şamdanlarda yanan mumları, duvarda okuduğu kitapları, orta sehpanın üzerinde şapkası, piposu, köstekli saati ve büyüteci ile size adeta gerçek bir dedektifin evinde olduğunuzu hissettiriyor. Çalışma odasında, okunmamış mektuplar, raflarda yapmayı çok sevdiği deneylerin tüpleri, eski bir masa saati, daktilo, biblolar, köşede ise çalmayı çok sevdiği kemanı ve keman notalarının bulunduğu kitabı duruyor. Dikkat, bazı yerlerde kanınız donabilir. Daha önce ele aldığı davalardan yakaladığı katillerin balmumu heykelleriyle ve bu katilleri yakalamak için kullandığı silahlar, tüfekler ve kelepçelerle karşılaşabilirsiniz. Adeta bir cinayet sahnesi yaratılmış. Azılı düşmanı Jim Morriarty’yi, yakın dostu Dr. Watson’ı ve sevgilisi Irene Adler’i görmek için ise en üst kata çıkmalısınız.
Müzeye veda ederken; deftere yazı yazmayı, Sherlock veya Dr. Watson şapkası ile poz vermeyi ve hemen yanındaki ilginç hediyelik ve hatıralıkların bulunduğu mağazaya uğramayı unutmayın. Sherlock Holmes’ün bronz heykelini, Baker Sokağı ile Marylebone Caddesi’nin kesiştiği noktada ziyaret edin. Unutulmaz bir deneyim yaşamaya hazır olun. Sherlock hayranıysanız, bu müzeyi kesin görün, zira ben iki kez gittim; yine de doyamadım.
The Sherlock Holmes Museum
221b Baker Street London NW1 6XE