2011 Eylülü'nden itibaren, Başbakan Erdoğan'ın azim ve kararlılıkla uyguladığı terörle mücadele semeresini vermiş; terör örgütü iyice köşeye sıkıştırılmış ve teröristlerin büyük çoğunluğu tesirsiz hâle getirilmiştir. Daha önce de defaatle yazdığım gibi, artık örgüt için silâh bırakmaktan başka çare kalmamıştır. Bizim medyayı hainane emelleri için kullanan ve aldatan Karayılan bile kendisine kaçacak ülke aramakla meşguldür.
Terörde sona gelindiğinin farkına varan ırkçı-bölücüler, silâh bırakmadan azamî tâvizi koparmayı; bunu başaramazlarsa vakit kazanmayı hesap etmektedirler. Irkçı-bölücüler, yani KCK, PKK, BDP ve yandaşları, 'önderleri' Öcalan'ın emriyle 1948'den beri literatüre giren 'Havuç ve Sopa Politikası' taktiklerini uygulamaya çalışmaktadırlar. Aslında kendi aralarında anlaşmazlık yoktur. Tek kişiye bağlı olan bu çevre içinde, tipik bir 'kayıkçı kavgası' yapılmakta ve anlı şanlı medyamız da bu dolmayı yutmaktadır.
Şöyle ki; bir yandan Hükümet'in önüne 'barış' formülleri ve bitmeyen (ve hiç bitmeyecek olan) taleplerle çıkarken, diğer yandan terör saldırılarını arttırmakta ve baskı kurmaya çalışmaktadırlar.
***

Herşeye rağmen, AB'nin Kürtçü çevresinin temsilcisi olan Leyla Zana'nın Başbakan Erdoğan hakkındaki beyanı müspet karşılanmıştır. Esasında Zana'nın 'bağımsız ayrı devlet' hedefinin değişmediğini biliyoruz. Zana'nın esas niyeti, Başbakan'dan tâviz koparmaya çalışmaktır. Gene de Başbakan'ın Zana ile görüşmeyi kabul etmesi, doğru bir politikadır.
Zana'nın basına akseden talepleri şunlardır:
1. Oslo görüşmeleri yeniden başlasın: Terörle mücadelede, devleti ve siyaseti bağlamadan karşılıklı görüşmeler yapılması normaldir. Ancak, Oslo görüşmeleri terörle mücadeleyi tavsatmış ve Başbakan'ın neticeyi onaylamamasına rağmen, Türkiye'nin aleyhine olmuştur. Zana ve bu talepte bulunan diğer ırkçı-bölücüler, böylece silâh bırakmadan terör örgütüyle pazarlığa oturulmasını istemektedirler. Başbakan Erdoğan'ın açıkça tekrar ettiği prensipler çerçevesinde bu mümkün değildir.
2. Terörle mücadelede uygulanan güvenlikçi politikadan vazgeçilsin: Zana, hiç utanmadan güvenlik güçlerinin silah bırakmasını isterken, teröristlerden silah bırakma şartı istenmemesini de talep edebiliyor. Bırakınız Başbakan Erdoğan gibi vatansever ve cesur bir devlet adamını, hiç kimse böylesine gülünç ve haysiyet kırıcı bir teklifi kabul edemez.
3. Öcalan ev hapsine alınsın: Görüldüğü gibi asıl mesele, Apo denilen câninin menfaatidir. Lâkin, Başbakan Erdoğan, bebek kâtili teröristbaşının bu şekilde ödüllendirilmesini kabul etmeyecek kadar akıllı ve vatanseverdir.
4. Uludere'de ölenler için resmî olarak özür dilensin: Uludere'de ölenler için hepimiz çok üzüldük. Her bakımdan komplo kokan, muhtemelen MOSSAD'ın parmağıyla PKK tarafından düzenlendiği anlaşılan Uludere olayında, devletin kasıtlı olduğu söylenemez. Buna rağmen Başbakan, defaatle üzüntülerini belirtmiş ve eşini taziye için Uludere'ye göndermiştir. Ayrıca, resmî özür talebi, ancak istismar sebebi olabilir.
5. Anadilde eğitim uygulansın: Bu talebin karşılanması fiilen mümkün değildir. Ayrıca bu talep, üniter egemenliğin tartışılmasına ve Türkiye'nin nihaî olarak bölünmesine yol açar; 'Kürtçe Seçmeli Ders' uygulaması yeterlidir. Aslında bunun bile tatbiki çok zor olacaktır.
***

Görüldüğü gibi, Zana'nın taleplerinin hiçbirisinin karşılanması mümkün değildir. Başbakan Erdoğan'ın bu ağızlara kanarak terörle mücadeleden vazgeçmesi düşünülemez. Artık roller değişmiş, 'havuç ve sopa' Başbakan'ın eline geçmiştir. Bu sahte barış güvercinlerinin hizaya girme sebebinin terörle mücadele olduğunu Başbakan bilmez mi?!..

(Sabah gazetesinden alınmıştır)