'Seni söylemedim baba!'
Millî Eğitim Bakanıydım. Bir gece oğlum Mustafa (o sırada 19 yaşındaydı) gecikti. Annesiyle meraktan uyuyamadık. Nihayet gece yarısı eve geldiğinde, yüzünün gözünün şiştiğini ve fena halde dayak yediğini gördük. Bana doğru atıldı ve kulağıma, 'Seni söylemedim Baba!' dedi hıçkırarak... Meğer arkadaşlarıyla eve dönerken polis çevirmiş ve sorgu suâl etmeden karakola götürüp iyice dövmüşler. Oğlum, yediği dayağa rağmen Millî Eğitim Bakanı'nın oğlu olduğunu söylememiş. Allah ondan razı olsun...
Bugün bazı politikacıların akrabalarını nasıl kayırdığını görünce, hatırıma oğlumun o hâli geliyor. Çok şükür, uzun süren idarecilik ve siyaset hayatımda hiçbir zaman nepotizm yapmadım, yakınlarımı kayırmadım. Çocuklarım bir defa dahi makam arabama binmediler; devlet imkânlarını kullanmadılar.
Hatay rezaleti
Efendim, Hatay AK Parti Milletvekili'nin oğlu, tartıştığı polisleri sıraya dizdiriyor ve kendisi de o müdür olacak adamla karşılarına geçip güya 'suçlu'(!) teşhisinde bulunuyor. Ben ömrümde böyle rezalet görmedim ve işitmedim. Bizim canımızı, namusumuzu teslim ettiğimiz polise bu muamele yapılır mı?... Üstelik, bunu yapan müdür, sanki iyi bir halt etmiş gibi terfî ettirilmeye kalkılıyor.
Bereket versin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu rezalet konusunda hepimizi rahatlatan açıklamalar yaparak milletin hissiyatını dile getirdi. Ayrıca, bu skandala Başbakan'ın da üzüldüğü ve meselenin AK Parti MKYK'sında görüşüldüğü belirtildi.
Şimdi, söz konusu milletvekili de özür dilemeli ve bunu yaptıranın kendisi olmadığını açıklamalıdır.
Polis mi? Vur abalıya!
Efendim, bizim yabancılaşmış aydınımız ve medyamız polis konusunda saplantılıdır. 27 Mayıs'tan başlayarak polisi horlamaya ve küçümsemeye çalışırlar. Şuuraltlarında solcu militan iken soğuk savaş dönemine ait yaşadıkları vardır.
Polisi boğaz tokluğuna çalıştırır, mesaisini ödemeden sabahlara kadar koşturur, sonra da en ufak tökezlemesinde 'tu kaka' edersiniz... Polis, güvenliğimiz için canını verir, şehit olur, yaralanır, dayak yer, kafasına kaldırım taşı atılır, anasına avradına küfredilir, arabası yakılır; aldıran olmaz. Lâkin yasa dışı bir gösteride kendisini kaybederek birisini coplarsa kıyamet kopar, manşetler atılır, köşe yazıları döşenir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, insan haklarına aykırı şekilde 'fazla mesai' verilmeden polis çalıştırıldığı görülmemiştir. Bugün canını dişine takarak gece gündüz çalışan polislerimiz, özellikle emekliliklerinde sıkıntıya düşmekte ve gecekondularda oturmaktadır.
'İşkenceci polis!'
Efendim, 'Polisin hatâları yok mu?' diyecek olursanız, elbette mevcudu 300 bine yakın büyük bir meslek grubunun içinde hatâ yapanlar ve suç işleyenler bulunabilecektir. Lâkin bu istisnaların dürüst, imanlı, vatansever polislerimizin tamamına teşmil edilmesi, yapılacak en büyük kötülüktür.
Malûm Taraf Gazetesi, günlerdir 'işkenceci polis' diye manşet atıp, aslında beraat etmiş bir polisin şahsında bütün câmiayı töhmet altında bırakmaya çalışıyor. Halbuki artık Türkiye'de işkencenin olmadığı, uluslararası kuruluşlar tarafından da kabul edilmektedir.
Diyarbakır'da hiç sıkılmadan yasa dışı gösteri yapan ırkçıbölücülere karşı da polis vazifesini yapmış, lâkin bölücülerin liberal geçinen yağcıları buna da karşı çıkmıştır.
Ben Türk Milleti'nin bağrından çıkmış polisimizi çok seviyorum. Onları, hele darbeler devresinde demokrasimizin teminatı olarak görüyorum.
Ne yazık ki son dönemde polis, hak ettiğini alamamıştır. Rahatlıkla 3 milyon seçmeni etkileyebilecek polisimizin hiç değilse seçmen olarak değerlendirilmesi ve sorunlarının çözümlenmesi gerekiyor.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)