Sevgili,
Gaziantep’te Göğüs Cerrahi Uzmanı Dr. Ersin Arslan’ın öldürülmesinin üstünden 10 gün geçmeden, BDP Van Milletvekili Özdal Üçer’in Dr. Oğuz Eroğlu’na saldırıp dövmesi, yaptığı yetmiyormuş gibi Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a, “Gerekirse bir daha döverim!” demesi doktora karşı şiddet sorununu gündeme getirdi.
Bu konuda çok yazı yazıldı, görüş beyan edildi.
İçlerinden en ilginçlerinden biri de, 25 Nisan Çarşamba günkü Milliyet’te yayımlanan Semih İdiz’in yazısıydı.
Semih İdiz hem konuyu iyi analiz edip, doktora şiddetin evrensel sorun olduğunu doğru saptamış, hem de başından geçen, unutulması imkânsız acı bir olaya gönderme yaparak, konuya duygusal boyut katarken, hemen soğukkanlılığını toplayıp bu gibi durumlarda güç olan nesnel bir tavrı benimseyerek, yaşadığı olayda doktorun haklı olabileceği hususları vurgulamayı başarmış.
Evet, doktora şiddet evrensel bir sorun ve dünyanın her yerinde sorunun kaynağında hastalık ve ölüm karşısında çaresiz kalan insanın kendisinde Tanrısal güçler vehmettiği doktorun derdine derman olamamasına duyduğu tepki yatıyor.
İnsanların doktorlarda neredeyse Tanrısal bir yan görmesini anlamak mümkün.
Zaten yıllar boyu doktor, büyücü gibi kutsal, farklı bir yaratık olarak kabul edilmişti.
***
İnsanların, hastalığı iyileştirmek, ölümü defetmek gibi, fanilerin değil, Tanrı’nın olan bir işlevi yüklenmiş kişileri kendilerinden üstün görmelerinde şaşacak yan yok.
Oysa, doktor da bir insandır ve Tanrısal bir gücü yoktur. Doktor, ölümle savaşını kaybetmeye mahkûmdur. Doktorun en büyük becerisi ölümü erteleyebilmektir.
Doktorun sınırlı başarısının olanaklarının da fazla olmadığını bilmekle birlikte, yine de hastanın onda Tanrısal güçler vehmeden zihniyet, çağımızda bile egemen.
Hasta veya yakını, doktorun insan olduğunu bilse de, çaresizliğini kabullenemez.
Daha da garibi, kendi çaresizliğine isyan edemeyen hasta veya yakını, doktorun çaresizliğine isyan etmenin ötesinde, o çaresizliği yüzünden doktora kızar.
İyileşemeyen hasta, sonunda nedeni hastalığın devasızlığında değil, doktorda arar.
Nice bilim adamı, çağdaş uygar insanda bu davranışa tanık olmuşumdur.
Bunlara bir de doktorların içinde bulundukları güç çalışma koşullarını eklemek gerek.
Politikacı, sağlık konusunda, gerekli yatırımları yapmadan vaatlerde bulunmakta, dolayısıyla hekim ile hastayı karşı karşıya getirmektedir.
***
Doktorda büyücü gören zihniyet, ondan imkânlarının ötesinde performans beklerken, sağlık sisteminin bozukluğunu hekime fatura etmektedir.
Sağlık sisteminin sosyalizasyonunun ağır toplumsal maliyetini yüklenmek istemeyip, sağlığın bir yandan özelleştirilirken, öte yandan hizmetin yaygınlaştırılıp, herkesçe ulaşılır hale getirilmesi gibi birbiriyle uzlaşması imkânsız iki hususu telif etmeye çalışanlar, bir yandan sistemi çıkmaza sürüklerken, öte yandan doktoru hastanın tepkisinin önüne, dolayısıyla ölüm tehlikesinin kucağına atmaktadır.
Türkiye’de bir yandan, sağlık sistemine övgüler yağdırırken, öte yandan doktora tepkisini yoğunlaştıran geniş kitleler, sistemin çelişkisini sorgulamayı düşünmezler.
Oysa sağlık hizmetini bir meta, bir kâr aracı olarak gören sistem mümkün olanı da herkese değil, yalnız parası, olanağı, forsu olana tahsis eder ve bu gerçeği de saklar.
Sistemin yapısının şifrelerini çözmekten aciz olan geniş kitleler, bu çaresizlik içinde işin özüne değil, karşısında gördüğüne saldırır ki, o da hekimdir.
Dünyanın birçok yerinde geçerlidir bu gerçek.
Doktora şiddetin sorumlusu, kendini mağdur gören zavallı değil, özünde “Paran kadar sağlıklı ol, paran kadar yaşa” diyen ve bu gerçeği gizleyen sistemin yürütücüsüdür.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)