Hazırlanışındaki, ortaya çıkarılışındaki coşku ve özveriye uzaktan da olsa tanık olduğum “Toprağın Çocukları” gösterime girdi. Filmi yönetmeni genç arkadaşım Ali Adnan Özgür ile birlikte izledim..
62 yıl önce kurulmuş, dünyaya örnek oluşturabilecek nitelikte olduğu kabul edilen Türkiye’nin kendine özgü kurumu Köy Enstitüleri konusunda ilk filmin çekilmesi için bunca süre beklenilmiş olması toplumsal bir ayıptır.
“Toprağın Çocukları”nın bu imeceye candan katılmış hepsi coşkulu ve özverili ekibine bizi bu ayıptan kurtardıkları için teşekkür borçluyuz.
Film baştan aşağı imece yöntemi ile kotarılmış.
Filmde, başrolü oynayan, sinemamızın ustalarından Erkan Can’ın babası, rejisör Ali Adnan Özgür’ün de dedesi Köy Enstitülüler.
Ama sanırım, böyle bir filmi bu kadar candan çaba ve özveri ile gerçekleştirmiş olmalarının nedeni yalnız bu vefa borcundan değil, aynı zamanda, bu çok özgün ve önemli girişimin önemini kavramış olmalarından kaynaklanıyor.
Filmi pazar günü izledim. Sıcak bir tatil günü olmasına karşın, salon boş değildi.
Ama bunun Köy Enstitüleri konusundaki ilk film olduğu düşünülürse, ilgi çok daha fazla olmalıydı.
***
Eserin Köy Enstitülerinin ruhunu kavradığı, olaya yalnız bir eğitim hamlesiyle sınırlı olarak bakmayıp aydınlanmanın tüm topluma yaygınlaştırılması ve toplumsal kalkınma açısından da baktığı söylenebilir.
Filmi izledikten sonra şu soru kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir:
- Acaba bugün böyle olmayabilir miydi?
Çok daha değişik bağlamlarda da irdelenebilecek olan bu çok sorulmuş soru hep akla “Köy Enstitülerini” getirir ve o kurumun bugünün daha değişik ve aydınlık olabilmesi açısından kaçırılmış bir fırsat olduğu sıkça söylenir.
Çok zor ve kısıtlı koşullar altında gerçekleştirilen “Toprağın Çocukları”nda, bu bağlamda bir noktaya değinmek isterim.
Köy Enstitülerine yalnızca faşist ırkçı güçler değil, toplumun tüm tutucu ve egemen kesimleri karşıydılar.
Bu kurum karşısında öylesine güçlü bir tutucular koalisyonu oluşmuştu ki, 1940 yılında enstitülerin açılmasının ardına siyasal iradesini koyan ve kurumu “candan desteklediğini” söyleyen “tek parti”nin muktedir adamı, Milli Şef İnönü bile zamanı geldiğinde onları koruyamamış, teslim olmuştur.
***
Toplumsal kalkınma hamlesi çerçevesi içinde ele alınması gereken Köy Enstitüleri, yalnız militer tutucu güçler tarafından kösteklenseydi durum bu kadar vahim olmayabilirdi.
Ama kimileri CHP içine kadar uzayan ve çok partili dönemin bütün parlak yıldızlarını bağrında barındıran geniş bir koalisyon Köy Enstitülerine karşıydı.
Unutmayalım ki, enstitülere ilk darbeyi vuran Reşat Şemsettin Sirer, Menderes’in değil, İnönü’nün Milli Eğitim Bakanı idi.
Daha sonra, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na karşı saf tutan toprak ağalarının girişimiyle ilk adımı atılmış olan DP, CHP’yi iktidardan indirecek ve Köy Enstitülerinin de köküne kibrit suyu dökecekti.
Türkiye’deki çok partili dönemin kaynağında, toprak reformuna olduğu kadar onun yaşama geçirilmesinin ortamını oluşturacak örgütlenmeyi sağlayabilecek olan aydınlanmayı köylere kadar yaymayı amaçlayan Köy Enstitülerine karşı güçlerin bulunması bir rastlantı olmadığı gibi, demokrasimiz adına onur verecek bir husus da değildir.
Bütün bunları yeniden düşünmeme neden olan yürekli ve özverili yapımı gerçekleştirenlerin hepsini kutlar ve toplumsal bir ayıbımızı giderme yolunda adım attıkları için kendilerine teşekkür ederim.
“Toprağın Çocukları”nı gerçekleştirenler, bu özverili çalışmalarıyla toplumsal bir borcu ödememize vesile oldular.
İnşallah kamuoyu da onların bu film dolayısıyla girdikleri borcu ödemelerinde, yapıtı gişede destekleyerek katkıda bulunur.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)