Kürtaj tartışması bitmiyor. Bitmediği gibi yuvarlandıkça toplaya toplaya genişleyen bir kartopu gibi büyüyor. Kürtaja destek amacıyla eyleme dökülen; ama ancak nefrete sebep olabilecek soyunma eylemlerine, bu toplumun içine bir başka güneş sisteminden düşmüş gibi gözüken arkadaşların "biz sizin başörtüsü özgürlüğünüze destek vermiştik, siz de kürtaj özgürlüğünü savunun" önerilerine kadar geldi dayandı iş...
"Saçmalığı o derece ortada ki, hakkında görüş serdetmeye değmez" konulardan geçilmiyor yani ortalık kürtaj bahsi açıldığında...
Ancak Diyanet'in konuya "kürtaj" fetvası vererek dahil olması ve bekleneni fersah fersah aşacak tepkilere maruz kalması, laik kesim arasında haniyse infial uyandırması, bunlardan biri değil...
Söylenenlere katılmamak mümkün değil elbette, laiklik ilkesinin egemen olduğu bir siyasal sistemde, fetvalara göre kanun düzenlenemez. Zaten Diyanet'in kuruluş amacı da asla böylesi bir saike dayanmadı.
Kurucu rejim bildiğiniz üzere, ulus-devlet adı altında gayet militarist ve otoriter bir yapılanma öngördü ve ancak bugünlerde konuşulabilen, tartışılabilen "dini rükun ve pratiklerin, aslında dine dair herşeyin sivil topluma terk edilmesi yoluyla özgürleştirilmesi" fikri takdir edersiniz ki Kemalist rejimde asla taraftar bulacak bir düşünce olamazdı. Çünkü devlet otoritesinin toplumun tüm kılcal damarlarına dek yayılması lüzumdan öte şarttı ve bu muhkemleştirme işi, çeşitli yol ve metodların yanı sıra ancak "devlete tabi" bir din kurumunu da gereksinirdi. Hem, devletin tanzim ettiği bir dindar rol modeli yaygınlaştırılacak, hem ölesiye korkulan din ve dindarlık gözetim altında tutulacak. Bir taşla kuşlar vurulacak.
Öyle de oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
Diyanet, vatandaşa "uygun" fetvaların verilmesi, Cuma hutbelerinde müminlere nelerin anlatılıp, daha da önemlisi nelerin anlatılmayacağının devlet tarafından belirlenmesi, rejimin öngördüğü bir Müslüman prototipinin üretilmesi amacıyla tasarlanmış bir kurumdur. Bu kurum devlet himayesinde olduğu ve sünni-İslam esasına, yani çoğunluğun inancına göre yapılandırıldığı için sayıca azınlıkta kalan inançları ötekileştirme gibi -bu murad edilmese bile- bir işlev de icra etti.
Ama konumuz Diyanet'in kuruluş amacı değil, konu Diyanet'e yönelik dindarların ve laiklerin bakış açılarının, Diyanet'in gerekirliğine olan inançların yer değiştirmiş olması ve bu yer değiştirmenin de kürtaj fetvası vesilesiyle ilk kez bu derece görünür kılınması...
Çünkü vakt-i zamanında rejim bekçisi Kemalist laikler, dinden sonsuzca nefret ederken ve bulabildikleri her fırsatta dindarların sırtından sopayı eksik etmezken bile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığına asla itiraz etmez; hatta en çok korktukları şeye, toplumun içinde dindarlığın artarak yükselmesi ihtimaline karşı Diyanet'i rejimin sigortası olarak görürlerdi..
Oysa dindarlar, devletin laiklik ilkesinden değilse bile, laiklik ilkesinin tepelerine vura vura kabul ettirilmesinden fena halde bıkmış oldukları için, "laik devletin din kurumu olmaz", "o kurumun fetvalarına itibar edilmez" düsturuyla hareket ederdi.
Eğitimsiz, ortalama dindarlar değil, ancak biraz mektep medrese görmüş yaşı genç olan dindarlar, sözgelimi Kur'an-ı Kerim'i Elmalılı Hamdi Yazır'dan değil, Fi Zilal-il Kur'an'dan anlamaya çalışır, kimisi "dar-ül harp" gerekçesiyle Cuma namazına dahi gitmez (bugün de gitmeyenler var, ama gerekçe dar-ül harp değil, yoğunluk); Diyanet'e devletin bir tür yansıması, Diyanet görevlilerine de devlet memuru muamelesi çekerdi.
Görünen o ki, AK Parti iktidarı Diyanet konusunda rollerin ve safların değişimine yol açmış. En azından hayat tarzı itibariyle kendilerine benzeyen, dini konularda hassasiyet düzeyi neredeyse kendileriyle eşit olan, eşleri, kızları örtülü olan insanların, devlete hüküm ettiği dönemde, Diyanet'e olan güvensizliğin yerini "saygı" almış.
Kemalistler, ulusalcılar, laikler de vakti zamanında toz kondurmadıkları, aldıkları her kararın topluma "yedirilebilir" olması noktasında müthiş işlevsel icraları da olmuş olan Diyanet'i artık laikliğe aykırı sayar, varoluşunu sorgularmış.
Bugün Diyanet'in kürtaj fetvası açıklanır açıklanmaz, ciddi bir fetva arkeolojisine girişip Diyanet'in muhtemel çelişkilerini ortaya çıkarıp itibarsızlaştırma denemelerinin arkasında da, tam bu var.
O yüzden sormak isterim; Hangi ara Diyanet'in fetvaları bu kadar gürültü çıkarır hale geldi acaba?, Bu açıklamalarla bu ülkede ne zaman hukuk tanzim edildi ki, şimdi "fetvalarla kanun çıkarılmaz" diye bas bas bağırıyor birileri... Aslında Kemalist olan ama kendilerine feminist diyen bu çıngarcı arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir devlet kurumu olduğunu bilmiyorlardı da, şimdi mi uyandılar duruma?
İlkelere göre değil, konjonktüre göre konumlanmalarla yaşamanın sonucu bu olsa gerek: Komik duruma düşmek!
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)