“Dictum meum pactum”, Latince’den dünyanın her yerinde bilinen bir tanımlama.
Türkçe karşılığı: “SÖZÜM SÖZDÜR.”
Daha doğrusu SÖZÜM SENETTİR.
Zaman pek çok değeri erozyona uğrattığı gibi SÖZÜM SÖZDÜR’ü de erozyona uğrattı.
Eskiden insanların anlaşmaları anlamında tokalaşması yeterliydi.
Hukuktan yazılı anlaşma gibi sözlü anlaşmanın da geçerliliği dictum meum pactum, yani sözüm sözdürün kabul görmesi değil midir?
Ama günlük hayatımızda sözünün eri adam bulmak her geçen gün zorlaşıyor.

 

“Kuzey Kıbrıs, bazı yıllar ciddi kuraklıklar yaşar.

Ama gazeteciye malzeme bakımında Kuzey Kıbrıs müthiş bereketlidir.

Yazacak konu çok.

Ancak karar verdim arşivimden iki yazımı bugün ve yarın sizlerle buluşturacağım” diye yazmıştım dünkü yazımın girişinde.

Iskartokrasi’yi dün sizlerle paylaşmıştım. Bugün de 26 Ekim 2010’da sizlere taşıdığım “Dictum meum pactum” başlıklı yazımı aktarıyorum.

***
Bizim görevimiz nabza göre şerbet vermek değildir.
Bizim işimizi çok iyi yapabilmemiz için bir elimiz bilgisayarın klavyesinde gezerken öteki elimiz toplumun nabzını tutmak için sokakta olacak.
Dünkü ISKARTOKRASİ yazım çok geniş yankı buldu.
Ne olurdu bir Allah’ın kulu da çıkıp “Hasan Hastürer, yazdıklarına katılmıyorum” deseydi.
Dün okuma fırsatı bulmayanlar için yazımın özünü paylaşayım bir kez daha:
“... Uzunca bir süredir yazılarımda iki noktaya inatla, ısrarlar, kararlılıkla vurgu yapıyorum. Bir... AHLAK...İki... KALİTE.
*               *           *
Ahlak ya da daha öz Türkçeyle etik kan kaybederse, kansız ve zayıf düşerse orada tüm değerlerin erozyona uğraması kaçınılmaz bir yazgıdır.
Adaletsizlik, ahlaksızlığı mı, yoksa ahlaksızlık adaletsizliği mi doğurur?
Bu soruya yanıt vermek çok kolay değil.
Ancak bana göre ahlaki çöküntünün olduğu yerde günlük hayatın her alanında adaletsizlik doruğa çıkar.
Sorumlu konumda sayılan biriyle muhatap olan birinden dinlemiştim. Kendine yapılan teklifi değerlendirirken başkalarıyla ilgili kaygılarını da dile getirince karşısındaki şöyle demiş: ‘Eşek olma. Devir değişti. Sen kendinden başka kimseyi düşünmeyeceksin. Sana sunulan olanakları da hiç sorgulamadan, kim ne der diye düşünmeden kabul edeceksin.’
Her fırsatta vurgu yaparım kirlilik hiçbir zaman aşağıdan yukarıya yayılma göstermez. Kirlilik yukarıdan aşağıya akar.

*              *            *
Kalitesizliğe gelince.
Kalitesizlik, kötüden beterdir.
Kötünün bile kendi içinde bir kalite düzeyi var.
Ama kalitesiz demek pek çok açıdan olumsuzlukların toplamı demektir.
Toplam kalite hedef olmakla birlikte bizde fiili durum toplam kalitesizliği yansıtır.
Toplam kalitesizlik TOPLAM ISKARTALIK demektir.

*                  *                  *
... Bizim ülke yönetimimizdeki sistem tam tersi çalışır.
Mevcut yapı kalitelileri dışarıda bırakıp ıskartaların bir yerlere gelmesine uygun.
Böyle olunca da her zaman için gelen gideni aratır.
Yukarıdaki kalitesizlik doğal olarak hayatın her alanını olumsuz etkiler.
Buna çare bulunup, narenciye paketleme evindeki sistemi, insan kaynaklarından yararlanma bağlamında devlet politikası haline getiremediğimiz sürece her şey daha kötüye gidecek, daha iyiye asla gitmeyecek.”
*                   *                 *
Yazımla ilgili gelen düşünsel katkılar içinde İngiltere’den Tufan Bayer’in görüşleri kıyaslama fırsatı vermek bakımından da önemli.
Şunları yazdı Tufan Bayer:
“...Döndük dolaştık yine ‘etik’ konusuna geldik. Ben Kıbrıs’a her gelişimde ya da TV’yi her açtığımda gerek Kıbrıs gerekse Türkiye’de ki etiksizliği hemen görebiliyorum. Sanırım buna eşanlamda ‘kalitesizlik’ de diyebilirsiniz ... Yurtdışından gelen Raşit Pertev ve diğerleri için söylediklerinize katılıyorum, İngiltere’de örneğin ‘etik’e tecrübe ve bilgiden daha çok önem veriliyor. Ben bir hukukçu olarak etik kurallarını hukuk bilgisinden daha iyi biliyorum. Resmen ezberledim. Dört yıllık barrister eğitiminde bilgiden daha çok etik dersi verilir, ama çaktırmadan hukuk bilgisiyle karışık kanına işleterek verilir ...Meslek hayatımda en büyük korkum etik kurallarına aykırı davranmak, benim de üye olduğum ‘Honourable members of Lincoln’s Inn’e leke sürmektir küçük düşürmektir ... He rşeyin başında etik geliyor... ‘Dictum meum pactum’ My word is my bond.”
*                    *               *
Dictum meum pactum, Latince’den dünyanın her yerinde bilinen bir tanımlama.
Türkçe karşılığı: “SÖZÜM SÖZDÜR.”
Daha doğrusu SÖZÜM SENETTİR.
Zaman pek çok değeri erozyona uğrattığı gibi SÖZÜM SÖZDÜR’ü de erozyona uğrattı.
Eskiden insanların anlaşmaları anlamında tokalaşması yeterliydi.
Hukuktan yazılı anlaşma gibi sözlü anlaşmanın da geçerliliği dictum meum pactum, yani sözüm sözdürün kabul görmesi değil midir?
Ama günlük hayatımızda sözünün eri adam bulmak her geçen gün zorlaşıyor.
*                          *                      *
İngiltere’de düzen zem zem suyuyla yıkanmış, kusursuz bir düzen değil.
Ancak İngiltere’de yasaların anası kabul edilen anayasa yok.
Doğal olarak ihtilaflı konularda son sözü söyleyen Anayasa Mahkemesi de yok.
Ancak bakın Fuat Bayer ne diyor, “...Ben bir hukukçu olarak etik kurallarını hukuk bilgisinden daha iyi biliyorum. Resmen ezberledim. Dört yıllık barrister eğitiminde bilgiden daha çok etik dersi verilir, ama çaktırmadan hukuk bilgisiyle karışık kanına işleterek verilir... Meslek hayatımda en büyük korkum etik kurallarına aykırı davranmak, benim de üye olduğum ‘Honourable members of Lincoln’s Inn’e leke sürmektir küçük düşürmektir... Her şeyin başında etik geliyor ...”
Bir oradaki anlayışa bir de bizdeki anlayışa bakın deyip hukuk adamlarımızı genellemeyle “etik yaklaşım özürlü” olarak nitelemek istemem.
Ancak en genel anlayışla bizde özellikle siyaset dünyamızda etik değerler, eksik değerlerdir.
*                           *                      *
Şener Şen’in başrolünü oynadığı Namuslu filmini anımsayın.
Filmin sonunda ki “NAMUSLUYMUŞ NAMUSSUZ” vurgusu Türkiye ve bizim Küçük Türkiye’de hayatın gerçeği değil mi?
Bir ülke düşünün, YALANI DEĞİL, GERÇEĞİ SÖYLEMEK CESARET İSTİYOR. Kuzey Kıbrıs böyle değil mi?
Politikacı YALAN söylüyor, eleştirirsiniz vatandaşın tepkisi, “Adamın işi yalan söylemek değil mi zaten” oluyor.
Böyle bir ortamda bozuk yapının düzelmesi hiç de kolay değil.” ( 26 Ekim 2010- HAVADİS)

Günün sözü:

Yalanın kurumlaştığı yerde çare üretilemez.

(Havadis gazetesinden alınmıştır)