Memleket nefesini tuttu; mahkemenin bugün UBP konusunda vereceği kararı bekliyor…
   Bazı bakanlar, kararın açıklanması öncesinde öyle bir uçtu ki; hiç tereddüt etmeden kimin kazanacağını da söyledi…
   Bu ne demek?..
   Yargının da önüne geçmek…
   Ama yargımızın bağımsız olduğu iddia ediliyor…
   Olsun, yine de siyasiler zaman zaman yargının önüne geçebilecek hareketlerde bulunabiliyorlar…
   Aslında derdimiz, bugünkü mahkeme sonucu değildir…
   Kim kazanırsa kazansın, UBP içindeki suların durulmayacağı kesindir…
   Önümüzde daha nice sancılı günler vardır…
   Kuşkusuz; siyasetin bu kadar ucuzlaması ve genel başkan seçiminin dahi yargıya taşınması, ülkemiz açısından büyük bir kayıptır…
   İnsanımızın geleceğinden çalmak, hatta yaşamını tehdit etmektir…
   Bu ülkede yaşam artık o kadar bir tehdit altındadır ki; anlatılır gibi değil…
   Adam göğsünde ve kolunda ağrı hissederek, hastaneye gidiyor, yirmi dakika sonra da hayatını kaybedebiliyor…
   Üstelik 42 yaşındaki bir insan…
   Binlerce kişi, yediklerinden, içtiklerinden ve yaşam sürdüğü bölgenin kirliliği yüzünden kanser belasına yakalanarak, hayatını kaybediyor…
   Hayatını kaybetmeyenler de uzun yıllar acı çekerek yaşıyor…
   Tüm birikimlerini tedavi amaçlı harcamak zorunda kalıyor…
   Ve geçelim trafik canavarına…
   Son bir hafta içinde 3 tane ölümlü kaza meydana geldi…
   Birisi doğuma hazırlanırken, anne karnında can verdi…
   Bir diğeri 2 yaşındaki çocuk…
   Üçüncüsü de 23 yaşında hayat dolu bir genç…
   Küçük bir ülkede, bu kadar çok ölümlü trafik kazasının meydana gelmesinin sorumlusu kimlerdir?..
   Yetkililere sorarsanız, hiç tereddütsüz sürücüleri suçlayacak…
   “Dikkatsiz araç kullanan adama ben ne yapabilirim?” diyerek, sorumluluktan kurtulmaya çalışacak...
   Halbuki; alınacak bazı önlemlerle ölümlü ve ölümsüz trafik kazalarını azaltmanın mümkün olduğunu hepimiz biliyoruz...
   Sadece para tahsil etmek için bazı yerlere radar yerleştirmekle değil tabii ki...
   Bugün yollarda tehlike saçarak ilerleyen binlerce ‘hurdalık’ araç vardır...
   Tamponu düşmüş, lastiği erimiş, freni tutmaz hale gelmiş, ikaz ışıkları çalışmaz araçların trafikte seyretmesine göz yumuluyor...
   Halbuki böylesi bir duruma kesinlikle müdahalede bulunulmalı ve trafikten men edilmeleri sağlanmalıdır...
   Avrupa ülkelerinde olduğu gibi araç muayenelerini üç yılda bir yerine her yıl tekrarlamak da alınacak ciddi önlemlerden biridir...
   Muayeneyi geçmeyen araçlara ruhsat ve sigorta çıkarılmamalıdır...
   Kıbrıs, küçük bir ülkedir...
   Polis sayısının, sıkı denetimler için yetersiz olduğunu biliyoruz...
   Ve bu sıkıntı giderilmediği sürece, bombalama, cinayet, uyuşturucu gibi olayların peşinde koşan polisin, trafik konusunda daha etkin önlemler alabilmesini beklemek saflık olur...
   Ülkemizde son zamanların en büyük hastalıklarından bir tanesi de kırmızı ışıkta geçmektir...
   Adam kırmızı ışığın yandığını görüyor ama, durmak yerine sürmeye devam ediyor...
   Karşıdan gelenin geçme hakkını çiğnediğini ve büyük bir tehlike yarattığını bilmiyor mu?..
   Elbette biliyor...
   Ne var ki; çıkarcılığın ilk sıraya yerleştiği ülkemizde, başkalarının önünü kesmek de alışkanlık haline geldi...
   “Ben geçeyim de, ötekisi ne yaparsa yapsın...” kültürünün bir sonucudur bu...
   Öyleyse ne yapmalı?..
   Bunun önüne geçilmelidir...
   Ya trafik ışıklarına da kamera yerleştirirsiniz...
   Ya da belirli yerlerde kontrol yaparsınız…
   Ağır ceza ve teşhir yöntemiyle caydırıcılığı artırırsınız…
   Bir başka önemli olay ise, yaya geçitleri ve kaldırımlardır...
   Birçok yerde yaya geçidi yoktur…
   Olanlarda ‘ikaz işaretleri’ yetersizdir…
   Sürücülerde ‘yaya geçidine gelindiğinde durma’ kültürü ve alışkanlığı yoktur…
   Öyleyse öğreteceksiniz…
   Ehliyet verirken de öğreteceksiniz, sonrasında da…
    Buna rağmen kurallara uymuyor ve yaya geçidindeki insanın üzerine araç sürüyorsa, onun ciğerini sökeceksiniz…
   Sadece para cezası yetmez, hapislik de vereceksiniz…
   Bir başka sorun kaldırımların işgal altında olmasıdır…
   Araçların, kaldırımlarda park etmesi demek, yayaların her an risk altında olması demektir…
   Ama kimse bunları görmüyor, önlem almıyor...
   Ve en önemli soruna gelmek istiyorum...
   Araç sürücülerimizin büyük bir çoğunluğu trafik kurallarını bilmiyor…
   Bunun nedeni ise, ehliyet alımının bakkaldan ekmek, su alımı kadar kolay olmasıdır...
   Eli direksiyona doymamış, trafik kurallarına alışmamış insanlara ehliyet dağıtmanın sonucunda, trafik canavarının sürekli azdırılmış olduğunu unutmamalıyız...
   KKTC’de ehliyet sahibi insanların büyük bir çoğunluğu bir başka AB ülkesinde ehliyet alamaz durumdadır…
   Kamuya tayin ve terfilerde olduğu gibi…
   Ehliyet dağıtımında Avrupa’nın en gerisindeyiz…
   Bunun faturasını da canımızla ödüyoruz…
   O nedenle derdimiz, bugünkü davanın sonucu değildir…
   Derdimiz insan hayatının bu kadar ucuzlamasıdır…

(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)