Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının elindeki fırsat, ülkemizin geleceği açısından hâlâ bir anlam ifade ediyor.

CHP’de iki kongre birden yapılıyor... Birer gün arayla. İki ayrı kongre, iki ayrı CHP’nin varlığına işaret ediyor. Birisi; partiyi 20 yıl yönetmiş ve halk desteğini bir gram arttıramamış ekibin kongresi. Bu ekip, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun düzenlediği kongreye gitmek yerine Anıtkabir’e çelenk koyacak, yani Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’e şikâyet edecek.
Dünyayı Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün yaşadığı dönemin dünyası olarak algılayan, tek parti rejimi özlemi içindeki bu ‘siyaset ekibi’ değişime kapalılık noktasındaki inadını sürdürüyor. Hâlâ CHP’yi ve ‘cumhuriyet değerlerini’ koruma iddiasıyla statükoyu savunan bu ekibin yolun sonuna geldiği bir dönemden geçiyoruz.
Muharrem Sarıkaya, CHP’deki çatışmayı değerlendiren Habertürk’teki dünkü yazısını şu cümleyle bitirmiş: “Yapıyı bir arada tutabilmeyi beceren ise lider olacak.”
‘Yapıyı bir arada tutmak’ ifadesiyle Muharrem’in neyi kastettiğini tam anlamasam da, bu ‘yapı’nın bir arada tutulacak bir halinin kalmadığını belirtmekte yarar görüyorum.CHP içindeki farklı siyasi güçlerin birlikte hareket etmesinin zemini epey uzun bir süreden beri yok.
Geçen yazımda bir örnek vermiştim: Bir kesim Dersim’de binlerce Aleviyi insanlık dışı yöntemlerle katleden anlayışa sahip çıkıyor, diğer kesim ise bu konuda ‘katliam’ ifadesini kullanıyor. Bu noktadaki ayrışmanın, ülkenin bir çok temel meselesindeki keskin ayrılığı simgelediği ortada.
Anıtkabir’e giderek ‘şikayette’ bulunacak olanların, temel argümanlarından birisi; ‘laikliğin elde gidiyor’ ve ‘şeriat devleti’nin adım adım kuruluyor olması. 20 yıldır, hatta belki 50 yıldır bu eksen üzerinden siyaset yaptılar. Korku siyaseti,bu kesimin, Türkiye’ye egemen olma mücadelesinin hâlâ ‘ana malzeme’si . Türkiye’de yaşam ölçütleri değişti, dünyayla ilişkilerin biçimi değişti. Dindarlar da değişti laikler de değişti. 1990’ların başında Türkiye’nin dış ticaret hacmi 15-20 milyar dolarlardayken, şimdi 500 milyar dolara yaklaşan rakamlardan söz edebiliyoruz. Bunun sosyal yapıyı, ideolojileri, düşünce ufuklarını doğrudan etkilememesi düşünülemez.
K. Maraş’ta üretim yapan işadamı, Batman’da, Şırnak’ta bayilikler açmış. Geçmişte aşırı milliyetçiliğin etkisi altında kalmış olan insanlar, şimdi bölgede barışa, huzura ve daha kaliteli bir yaşama ulaşma hedefini ön planda tutuyorlar. Ekonomik büyüme tempolarını sürdürebilmeleri; iç barışa ve “siyasetteki uzlaşma ortamı”na bağlı.
Kimse geçmişten miras kalan antidemokratik eğilimlerin tamamen zemin yitirdiğini iddia ediyor değil. Ama ne olursa olsun, eski önyargıların büyük bölümünün güç kaybettiği veya şekil değiştirdiği, yeni ufukların açıldığı bir zemindeyiz.
CHP yönetimine uzun yıllar hâkim olan anlayış, bütün bunları hiçbir şekilde okuyamadı ve kartlarını hep ‘asker ve bürokrasi merkezli bir iktidarın sonsuza kadar hükmünü yürütebileceği’ varsayımına göre oynadı. Dünyayı “şimdiki zaman” üzerinden değil “1930’lu geçmiş zaman” üzerinden okumakta ısrar etti. Parti merkezinin ofislerine sıkışıp kalan bu ekibin Türkiye’ye ve CHP’ye verdiği zararları bir süre sonra daha net bir şekilde analiz edebileceğiz.
Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının elindeki fırsat, ülkemizin geleceği açısından hâlâ bir anlam ifade ediyor. Halkın daha geniş çoğunluğuyla birleşebilme hedeflerinde ciddi iseler, artık neredeyse hiçbir toplumsal karşılığı olmayan bu ekipten kurtulmaları şart.
Büyük atılımlar, ciddi ayrışmaları da beraberinde getirir. Büyük ilerlemeler, sarsıntısız gerçekleşemez. Kılıçdaroğlu ve ekibinin cesarete ve kararlı tutuma ihtiyacı var...

(Radikal)