Yerel seçimlerle, gidişata ilişkin, önemli bir fotoğraf çıkacak. Ağustostaki cumhurbaşkanlığı seçimleri de aynı oranda kritik.
Hükümet ve cemaat arasında son aylarda kullanılan dil, tam bir savaş dili. Yapılan hamlelerin çoğu, ‘ölümcül darbe’ vurmaya yönelik hamleler. Özellikle de ‘Başbakan’a kelepçe takmak’tan söz eden bir kesimin, ilk günlerden beri, en yüksek perdeden konuşmakta ısrarcı olduğunu görüyoruz.
Son 1.5 ay içinde, ülkedeki taşlar birçok açıdan yerinden oynamış durumda. 17 Aralık süreci başladığında, kamuoyunun önemli bir kesimi, ‘paralel yapı’nın bu kadar güçlü ve etkili olduğunu bilmiyordu. ‘Paralel yapı’nın, ‘uluslararası fotoğraf’tan da bir cesaret, rüzgâr ve enerji aldığı açık. Buna ek olarak, Başbakan Erdoğan’a ‘öfke duyan’ kesimlerin, iç ve dış konjonktürle paralel yazıları, tabloyu tamamlıyor. Yaşanan ‘darbe girişimi’nin ‘matematiğini’, yolsuzluk operasyonlarının nasıl dosyalar halinde hazırlanıp ‘ihtiyaç halinde kullanılmak üzere saklandığını’, şimdi daha iyi kavrayabiliyoruz.
Cem Küçük, Yeni Şafak’ta dün yayımlanan yazısında, darbe girişiminin başarısızlığa uğradığını söylüyor: “Artık bu cunta için sonun başlangıcına gelmiş durumdayız. Emirlerindeki polis, yargı mensupları ya da kamuda çalışan üyelerine ‘Sakin olun, yine gücü ele geçireceğiz’ telkinleri yapılıyor ama iş işten geçti. Öte yandan 15 Şubat’ta yeni bir tezgâhın içinde olduklarını sosyal medyadaki sahte hesaplarla dile getiriyorlar. Artık bu saatten sonra bir şey elde edecekleri yok. Sadece akıllarınca korku yayıyorlar.”
Cem Küçük, daha da ileri giderek, ‘hesap sorma’ zamanının geldiğini ifade ediyor: “Devletin elindeki enstrümanlar her zaman daha çoktur. Yakın zamanda başlayacak casusluk soruşturmasıyla bu illegal yapının bütün kirli işleri birer birer deşifre olacak.”
Gerçekten bitti mi?
Başbakan hemen her gün yaptığı konuşmalarda, ‘yapıyı tasfiye edeceklerini’ ifade ediyor. Gazetelerde, ‘Cemaat’e üç ayrı koldan operasyonlar yapılacağı’ dile getiriliyor.
Hükümet, gerçekten de ‘operasyonları’ atlattı mı, atlatabildi mi? Bu soruyu sorduğumuz (ve durumu analiz edebilecek pozisyondaki) kesimler, Cem Küçük kadar net konuşmasalar bile, ‘Hükümetin ilk günlerin tedirginliği attığını’ söylüyorlar.
Polis, yargı ve bürokrasi içindeki tasfiyelerin ilk etaptaki işlevi, ‘vurucu operasyonlar’ın önünü kesebilmekti. Alınan önlemlere rağmen, özellikle Adana ve Hatay’da TIR’ların önünün kesilip aranmak istenmesi; sarsıcı hamlelerdi. Hükümetten de aynı oranda sert karşılıklar geldi.
‘Savaşçı’ Erdoğan
Bu noktada, Tayyip Erdoğan’ın en iyi bildiği siyaset öne çıktı: ‘Savaşarak karşılık vermek’. Erdoğan, partisini, hükümeti, taraftarlarını militan bir ‘direniş çizgisi’ etrafında topluyor. Tabii, karşı tarafın da aynı dozda bir militanlık içinde olduğunu gözlemliyoruz. Başbakan, ‘bağımsız yargıyı yok ediyorsun’, ‘polisi dağıtıyorsun’ gibi eleştirilere, değişik noktalardan gelen tepki ve baskılara aldırmadan, yoluna devam ediyor. Başbakan’ın ‘aleyhindeki kamuoyu’, her geçen gün yeni derinlikler kazanıyor. İşte bu olumsuz koşullarda; direnç göstermek, saldırıları karşılayabilmek, elbette hiç kolay değil.
Tüm olumsuz ve sorunlu koşullara, 11 yıllık yıpranmışlığa, yolsuzluk dosyalarına, ekonomideki sarsıntıya rağmen hükümet, darbe girişimini, şu noktada, büyük ölçüde atlatmış görünüyor. ‘İnisiyatifin esas olarak hükümetin eline geçtiği’ tespiti yapılabilir. Halkın önemli bir kesiminin, ekonomideki durumun faturasını, esas olarak, ‘paralel yapı’ya kestiği söyleniyor.
Ancak henüz her şey kesinleşmiş değil. 30 Mart Yerel Seçimleri’ne kadar, daha çok yol var. Yerel seçimlerle yolculuğun yönelimine ilişkin, önemli bir fotoğraf çıkacak. Ağustostaki ‘cumhurbaşkanlığı’ seçimleri de aynı oranda kritik.
Durum 2-1 ama henüz maç bitmedi. Yedekler oyuna sürülmedi. Her iki tribün de nefesini tutuyor.
(Radikal'den)