Zaman zaman, kamu görevlisi okuyucularımı kızdıra pahasına dile getirdiğim bir husus var: Osmanlı’dan devraldığımız en kötü miras unsurlarından birisi bürokrasidir.

‘Memur’ kavramı, Arapça kökeni itibarıyla; ‘görevlendirilmiş, emir alan’ gibi bir anlam ifade etse de, geniş tanımlamayla ‘bürokrasi’ diye isimlendirdiğimiz ‘kamu personeli’, aslında kendisini ‘ülkenin sahibi’ konumunda görür.

Burada kastettiğimiz, alt kadrolardaki kamu personeli değil elbette. Bir sınır çizmek mümkünse, ‘Daire Başkanı’ statüsünden yukarı, ‘amir’ mevkiindeki kamu görevlilerinin oluşturduğu genel kadroyu kastediyoruz, ‘bürokrasi’ derken.

NE OLDU TASARRUF GENELGESİ?

Geçen sene Mayıs ayında, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, enflasyonla mücadele programının bir ayağı olarak, kamuda çok sıkı şekilde yürütülecek tasarruf tedbirlerini gündeme getirmişti.

Devlet memurlarına tahsis edilen servis araçları kaldırılıyor, makam araçlarına katı sınırlamalar getiriliyor, makam tefrişi ve bina tamirat tadilatı da dâhil, mutlak ihtiyaç olmayan tüm harcamalar yasaklanıyordu.

İşin bir ucunda, kamunun dizginlenemeyen, israf boyutunu aşmış harcamaları ve bu aşırılığın kamu maliyesi üzerinde oluşturduğu muazzam baskı vardı. Bunun vatandaşa yansımasına da ‘enflasyon’ deniyordu.

İşin öteki boyutunda ise, kamu harcamalarındaki ölçüsüzlüğü, sessizce fakat dikkatle takip eden vatandaşların (ki, çoğunluğu AK Parti ve MHP seçmenidir) kırgınlık ve kızgınlığı vardı. Nitekim kendisine ‘yağmurda yaş, kavgada taş değmeyen’ bürokrasinin dizginsiz harcamaları ve bunun bir meyvesi olan enflasyon olgusunun faturası, seçmenler tarafından Cumhur İttifakına kesilmişti.

Bakan Şimşek’in, çok keskin ve köşeli ifadelerle gündeme getirdiği ve bürokrasi hazretlerini fena halde hoşnutsuz kılan tasarruf tedbirleri bağlamında, bu köşedeki 15 Mayıs 2024 tarihli ‘Kamuda tasarruf: Çok zor ama inşallah…’ başlıklı yazımızda, siyasî iradenin gündeme getirdiği tüm ‘tasarruf tedbirleri’ uygulamalarının, bürokrasi tarafında uyutularak ve unutturularak başarısızlığa uğratıldığını dile getirmiştim.

Geçmiş hükümetlerin son 40 yılda gündeme getirdiği tasarruf tedbirleri uygulamalarından örnekler vererek, bürokrasinin işine gelmeyen tasarruf tedbirleri uygulamalarının başarı şansının olmadığını ifade etmeye çalışmıştım.

Evet, aradan 11 ay geçti. Merak ediyorum; Mehmet Şimşek veya herhangi bir hükümet yetkilisinin ağzından ‘tasarruf tedbirleri’ kelimesini en son ne zaman duymuştunuz? Ben hatırlamıyorum. Zaten başta Bakan Şimşek olmak üzere, tasarruf tedbirleri konusunu herkes unuttu. Eğer bu mevzuda, bizim bilmediğimiz bir ‘başarı öyküsü’ olduysa, bu sütunda memnuniyetle yazmayı isterim.

BÜROKRASİ DİRENCİ

Kol kırılıp da yen içinde kalmıyor. Adını koyalım artık. Bürokrasi mekanizması, siyasî iktidarın aldığı kararları uygulamada, adı konulmamış bir direnç gösteriyor.

Bu direnci; vatandaşı iktidara karşı kinlendirmek isteyen bazı sağlık personelinin kasıtlı davranışlarında da görüyoruz…

Başta Millî Eğitim camiası olmak üzere, bürokrasinin tüm birimlerinde de görüyoruz.

Hatta Hükümetin, doktor ve öğretmenler başta olmak üzere, kamu personelini şiddetten korumak güdüsüyle gündeme getirdiği, fakat bizce yanlış olan cezaî düzenlemelerin bile, ilgili kamu personeli tarafından, iktidar aleyhine hava doğuracak şekilde suiistimal edildiğini söylemek, doğru bir tespittir.

Hükümetin bakanları, vatandaşın iyiliğine ve menfaatine olduğunu düşündükleri bazı uygulamaları, gerektiğinde yasal düzenlemeler de yapmak suretiyle devreye sokmaya çalışıyor. Fakat, alınan kararları uygulama mevkiinde bulunan bürokrasi kademeleri, adını koyalım, iktidarı sabote ediyor.

DENETİM Mİ DEMİŞTİNİZ?

Mesela, Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, halk sağlığını korumaya dönük bir yığın denetimler yürütüyor. Son aylarda, denetimlerde uygunsuzluğu tespit edilen ürünler ve üretici firmaları, adıyla-sanıyla yayınlanıyor.

At-eşek etini sucuğa katan ahlâksızları mı ararsınız… Domuz etini kıymaya boca eden namussuzları mı ararsınız… Zeytinyağı diye, ayçiçeği veya benzer tohum yağlarını kakışlayanları mı ararsınız… Baharatın içine boya, kül, kiremit tozu, aklınıza ne gelirse katan şerefsizleri mi ararsınız… Say say bitmiyor

Yanız bir dakika… Burada yapılan denetimler, günlük hayatın akışı içerisinde, ilgili bürokrasinin ‘görevini en iyi şekilde yapma’ güdüsüyle yürüttüğü daimî eylemler dizisi değildir. Ya nedir? Bakanlık siyasî otoritesinin, ‘hadi bakalım, biraz sahada koşturalım’ mantığıyla, aslında ittire-kaktıra uygulamaya çalıştığı denetimlerdir, kamuoyuna sunulanlar.

Peki, nereden mi biliyoruz bunu?

Şuradan biliyoruz; bizzat kendi yaşadıklarımızdan

Lafı fazla uzatmadan, kişisel tanıklığım olan bir olayı aktarayım.

Malumunuz, hükümet, gayet isabetli bir kararla, lokanta ve sair hizmet birimlerinin, sattıkları ürünlerin fiyat listesini, hem iç mekânda hem de dış mekânda duyurması esasını getirmişti.

Başlangıçta, ilgili bakanlık birimleri denetim yapıyormuş gibi gösterilerde bulundu. Lokantalar ve vatandaşlar bu güzel uygulamaya tam da alışmıştı ki; bir anda dış mekân fiyat listeleri ortadan kalktı.

SANKİ YAKAR TOPU

Mecbur kaldığımda uğradığım tüm lokantalarda, “Neden fiyat listesini dış mekâna koymuyorsunuz?” sorusunu soruyorum. Aldığım cevap standart: “Efendim, fiyat listemiz içeridedir. Hangisinin fiyatını öğrenmek istiyorsunuz?”

Şubat ayında, bir yakınımın tedavisine refakat amacıyla, Kayseri Şehir Hastanesi’nde bir hafta geçirdim. O süre içinde, her gün, hastane karşısındaki lokantalara uğramak zorunda kaldım. Sadece bir lokanta hariç, diğerlerinin dış mekânda fiyat listesi yoktu. İstisna olan o tek lokanta da, masalara koyduğu menü listesinin bir örneğini de pencereye dayamıştı. O kadar.

Bunun üzerine, Ticaret Bakanlığı Çağrı Merkezi internet portalı üzerinden bir şikâyet başvurusu yaptım. Sonraki günlerde, Kayseri Ticaret İl Müdürlüğü’nün, gelip o lokantaları denetleyeceği umuduyla, her gün oralara uğradım. Ama nafile

Hastanedeki zorunlu ikametim bittikten sonra, 26 Şubat 2025 tarihinde, anılan Çağrı Merkezi’nden, cevabî bir e-posta aldım. Buyurun okuyalım:

“Sayın İlgili Nihat Kaşıkcı, 2025-132887 dosya numarası ile bırakmış olduğunuz kayıt hakkında uzmanınızdan gelen cevap şu şekildedir; Sayın İlgili; Konu ile ilgili şikâyetinizi Bakanlığımızın e devlet kapısında Reklam ve Haksız Ticari Uygulama Şikâyet sayfasından veya bulunduğunuz ilde hizmet veren Ticaret İl Müdürlüğü'ne dilekçe yoluyla iletmeniz gerekmektedir. Teşekkür eder, iyi günler dileriz.”

Nedir bu? Bakanlık bir internet adresi açmış, vatandaş şikâyetlerini iletsin, ilgili birimler de gereğini yapsın diye.

Peki, şikâyetin ulaştığı ‘memur efendi’ ne yapıyor? Sanki kucağına yakar topu gelmiş gibi, meseleyi başka yerlere paslıyor.

Yahu, vatandaş olarak bir ihbar şikâyeti yapıyoruz. Adımızı, T.C. Kimlik Numaramızı, telefon numaramızı, e-posta adresimizi vermişiz. Konu, bakanlığın başka bir biriminin alanına giriyorsa, bana cevap yetiştireceğine, konuyu o birime ilet. Ama olmaz… Yakar topu var. Şimdi soğuk kış günü, sıcak ofisten kim çıkacak? Hastane karşısındaki lokantaları kim ziyaret edecek? Oradaki esnafın ekşimesini kim çekecek?

Ama Ticaret Bakanlığı, her hafta yeni bir ‘denetim listesi’ yayınlayacak… Biz vatandaşlar da; “Aman ne güzel!... Devletimiz piyasayı denetliyor…” diye sevineceğiz.

Gidin işinize yahu!...