Yalnız Türkiye’de değil dünyanın her yerinde iktidarlar, özellikle de iddialı liderler medyayla sürekli çatışırlar.
Bu bizde biraz ileri düzeydedir. Siyaset ve medya ilişkisi yalnızca iktidarların kendileri hakkındaki haberlere kızmasıyla sınırlı değildir.
İş, medyayı kullanmaktan, medyaya baskı yapmaktan, birilerine kendi yandaş medyasını oluşturtmaya kadar gider.
Kimi yazarlar her dönemde hükümete, lidere yakın olmaya, ona yaranmaya çalışır, kimi de en azından arasını iyi tutmaya...
Çünkü işin bir yönü daha var ki, hükümetle aranız iyi değilse Türkiye’de gazetecilik yapmanız gerçekten zordur. Yalnızca başınıza gelecekler nedeniyle değil, gazetecilik mesleği açısından da zordur. Manşetlerin çoğunun lider demeçlerine, hükümet icraatlarına göre ayarlandığı bir yerde haber alamaz hale gelirsiniz çünkü.
***
Geçmişten bugüne, yazarlar, sanatçılar topluma yabancı kalmakla suçlanır.
“Boğaz’a bakan evlerinde içkilerini içip ahkâm kesmekle” suçlanırlar.
Fildişi kulelerinden ülkeyi yönetmeye kalkıştıkları için eleştirilirler.
Bu anlamsız suçlama geniş kitleler açısından da kabul gördüğünden özellikle politikacılar bu ifadeleri çok sever.
Medyayı suçlamanın bir nedeni o anda yapılan birtakım hataları, gelen eleştirileri örtmek; ikincisi, geniş kitlenin zaten pek tutmadığı medyaya yüklenerek, onları etkilemek.
Hiç değişmemiştir bu senaryo. Hangi hükümet gelirse gelsin, “bir kısım medya” lafı gündeme gelir. Öteki kısım kendi adamları olduğundan geri kalanlar “bir kısım” olarak nitelendirilir. Bundan sonra her fırsatta bu “bir kısım medya” suçlanır.
***
Peki, ama geçmişte pek çok solcu yazar, sanatçı hiç de fildişi kulede oturmuyordu, çok zor koşullarda yaşıyordu hatta hapishanelerde hayat geçiriyordu.
Onlar Boğaz’a nazır içmedikleri halde çok daha büyük baskılara uğradıklarına göre demek ki meselenin Boğaz’la pek ilgisi yok.
Kaldı ki, Hakkâri’de, Şemdinli’de, Diyarbakır’da oturup fikir üreten, gazete çıkartan, kitap yazanlara bugüne kadar, “Aferin bak, Boğaz’a nazır konuşacağına memleketin dağlarında çalışıyor” diyerek ödül verildiğini de görmedik.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)