"Suriye'ye askeri müdahale söz konusu değil" şeklindeki açıklamaların bu aşamadan sonra ne kadar anlamsız kaldığını söylemeye gerek yok sanırım. Askeri müdahale de olacak, tampon bölge de olacak "insani yardım koridoru adı altında ülke içlerine yönelik işgal de.. Sadece Libyalı savaşçılar değil, bazı ülkelere ait özel operasyon birliklerinin bu ülke içinde olduğu, çatışmalara katıldığı, örtülü operasyonlar yaptığı artık sır değil. Hep şunu söyledik: Karar çoktan verildi. Sadece yollara taş döşeniyor, ortam olgunlaştırılıyor, zorunlu aşamalar geçiliyor. Bu saatten sonra ne Şam ne de Esad yönetimini devirme kararında buluşan başkentler geri adım atmayacak.
Öyleyse, sayısız senaryoları, adeta bir tiyatroya dönüşen resmi açıklamaları geçelim de, "insani vurgu" altna gizlenmiş özel hesapları karıştıralım. Baas yönetimini, mafyalaşmış bir ekibi, istihbarat rejimini savunan kimse yok, bu mümkün de değil. Ama Suriye'deki süreç, Tahrir'de, Tunus'ta ya da bir başka ülkede olduğu gibi sadece "insani" bir mesele, sadece "özgürlük sorunu" değil. Olay başından itibaren silahla başladı, iç çatışmayla başladı, zamanla iç savaşa dönüştü, şimdi hep birlikte bu iç savaş yoğunlaştırılıyor. Dolayısıyla, sadece "insani vurgu" Suriye ile ilgili dosyanın tek gerçeği değil.
Belki de bizim durduğumuz yerden bakanların en büyük talihsizliği; "özgürlük, adalet, ekmek" derken, bu değerlerin askeri planlamalara, ekonomik çıkar hesaplarına, kimlik eksenli hesaplaşmalara, yirmi yıldan bu yana devam eden bölgesel dizayn stratejilerine kurban edilmesidir. Buna gerçekten üzülmek gerekir. İnsani değerlerimiz, başka hesaplara kurban ediliyor. Bu hesaplar Suriye'deki insanların kanı üzerinden pazarlanıyor. Şam yönetimi, kendi iktidarını halkının kanı üzerinden ayakta tutmaya çalışırken, Batı başkentlerindeki toplantılarda benzer hesaplar yine Suriye halkının kanı üzerinden biçimlendiriliyor.
Bir tür akıl tutulması var. "Karşı mısın, taraftar mı" gibi iki acımasız seçeneğe mahkum edilişimiz var. Bu ülkede özgürlüğün bedelini kanlarıyla ödeyenlerin hep yanındaydık, öyle de olacağız. Ama bu kan üzerinden özel hesaplarını gündeme getirenlerin günahlarını da ortaya sereceğiz. Maalesef, bölgemizde bugüne kadar her operasyon bu iki seçeneğe sıkıştırılarak pazarlandı. Yine öyle olacak, çaresiz bir yerlere akış tutacağız. "Baas rejiminin canı cehenneme" dediğimiz kadar, Fransa'nın ya da ABD'nin Suriye hesaplarının da canı cehenneme diyebilmeliyiz.
Gelin aşağıda sıraladığım gerçeklerle, gelişmelerle ilgili birkaç dakika düşünelim:
1- Suriye fakir bir ülke. Ama petrol bakanlığının 2009'da açıkladığı rapora göre 25 milyar metreküplük petrol barındıran bir ülke. Avrupa Birliği, Suriye'ye yaptırım için toplandığında aslında masanın üstende bulunanlardan biri de bu kaynaktı. Şirketlerle şimdiden pazarlığa başladılar bile. Zaten AB'nin bu ülkedeki hedefinin Petrol Bakanlığı olduğu açıklandı.
2- İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, "İran'ın nükleer tesislerine 'şu anda' saldırmayı düşünmediklerini açıkladı. Öyleyse saldırı, Suriye operasyonu sonrasına ertelendi.
3- ABD, Kanada, ve Batılı ülkelerle Rusya'nın, uçak gemileri dahil, donanmaları Doğu Akdeniz'de birikiyor. Bunlar olurken İran-İngiltere krizi patlıyor. Tahran'daki İngiliz elçiliği basılıyor. Londra, İran büyükelçiliğini kapatıyor ve İranlı diplomatları sınır dışı ediyor. Birkaç Avrupa ülkesi daha İran'la diplomatik ilişkilerini durduruyor.
4-İsfahan'daki nükleer tesise çok yakın füze üssünde dev patlamalar oluyor. Adeta İran'a yönelik cezalandırma hesaplarının ipucu niteliğinde çok hassas bir yerde devasa bir "kaza" meydana geliyor.
5- Tahran, olası saldırıda Türkiye'deki ABD füze kalkanı noktalarını vuracağını açıklıyor. Ankara nota veriyor.
6- Türkiye, AB, Arap Birliği ve ABD arasında Suriye yönetiminin devrilmesi konusunda geri dönüşü olmayan bir kararlılık sergileniyor. Rusya ve Çin ise, Libya örneğinden sonra Güvenlik Konseyi'nde karar çıkartılmasını engelleyeceklerini açıklıyor. Ancak son anda Rusya'ya; Suriye'deki askeri üssün devamı ve başka tavizler verilirse bu rezervin ortadan kalktığını görebiliriz. Bu hep böyle oldu.
7- Yine aynı dönemde Pakistan'da 28 asker ABD bombardımanında hayatını kaybediyor. Pakistan, NATO'nun Afganistan için kullandığı lojistik yolu kapatıyor. Hemen ardından Rusya da, NATO lojistik yolunu kapatabileceğini açıklıyor. ABD, NATO birliklerini Afganistan'da boğabilecek bir gelişme bu.
8- Gariptir, aslında bildiğimiz, yer yer gündeme gelen; ABD'nin Türkiye'deki nükleer bombalarıyla ilgili haberler yeniden gazete sayfalarında yerini buluyor. Üstelik bu sefer, 2017'de yeni nesil nükleer bombaların geleceği bilgisini de içeriyor.
9- Bütün bu olanlardan sonra tek bir çağrı kaldı: Esad'ın bir an önce bırakması. Çünkü artık uzlaşma zemini kayboldu. Tabii ki Şam yönetimi bunu yapmayacak. Diğer Ortadoğulu liderler ve yönetimler gibi silahla ayakta kalmaya çalışacak. Bu da, "askeri müdahale düşünmüyoruz" açıklamalarını geçersiz kılacak. Bu aşamadan sonra Suriye yönetiminin ülkeyi bir arada tutma imkanı yok ve olmayacak. Geriye tek bir seçenek kalıyor, bölgeye ağır faturalar ödetecek askeri müdahale.
10- Ama bunun sonuçlarının Libya kadar bile sınırlı olmayacağını hepimiz biliyoruz. Şam'ın buna direnmesi, Rusya ve İran desteği ile bile mümkün gözükmüyor. Süreç uzayacak, uzadıkça yakıcı bir hale dönüşecek ve Irak benzeri travmalarla yüzleşeceğiz. Ama süreç oraya doğru gidiyor maalesef. İran ve Türkiye'ye tek görev düşüyordu aslında. Masaya oturup meseleyi çözmek ama bu fırsat da kaçmış gibi.
Libya operasyonunun ilk aşamalarında "Bitti Muammer, gerçekten bitti" demiştik. Kaddafi gitmedi, on binlerce insan öldü, ülke harabeye döndü. Aynı durum Esad için de geçerli sanki. Bitti Esad, gerçekten bitti...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Diyalog Gazetecilik San. ve Tic. Ltd. Şti.'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan köşe yazısı/habere aktif link verilerek kullanılabilir.