Eşine ender rastlanan bir basın ve kültür elçisi olan dostum Mustafa Köker’in davetiyle eurovizyon.co.uk’ta ilk yazımı kaleme alıyorum. Bayramın ikinci günü olması hasabıyle de site takipçilerinin mübarek Ramazan Bayramlarını da bu vesileyle kutluyorum. Birlikte daha nice bayramlar geçirebilmeyi de tüm kalbimle diliyorum.

Bir ilkyazıda, bir çok neşriyatta bunu yapmış olmama rağmen,  neler kaleme alınır diye kendi kendime sorup, bir taraftan da gazeteme göz gezdirmekteydim. Yazımla bir taraftan tanışmak bir taraftan da, tabiri caizse gündeme pat diye dalmak istiyordum. Derken ikinci isteğim galip geldi.  Zira ülkemizde şu bir iki gün içinde, sanki bayram hediyesiymişçesine, oldukça olumlu gelişmeler yaşanıyor.

Nedir bu gelişmeler peki? Neden bunların üzerinde durmam gerekiyor? İlk olarak Ramazan Bayramı ile aynı güne denk gelen 30 Agustos Zafer Bayramına değineceğim. 30 Agustos Zafer Bayramı kutlamaları bugüne kadar hep askeri bir nitelik taşımaktaydı. Genel Kurmay Başkanı da ön plandaydı. Anayasa’da Başkomutan olarak tanımlanan Cumhurbaşkanının esamesi bile okunmazdı. Ancak bu Zafer Bayramında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kutlamaları Başkomutan sıfatıyla her zamanki güleryüzü ile kabul etti. Bu durum genel itibariyle kamuoyunun da beğenisini kazanırken tek çatlak ses ise muhalefet lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Hem de o kadar talihsiz bir laf etti ki duyanlar kulaklarına inanamadılar. Bahçeli, "Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bugüne kadar oluşturulmuş olduğu milli değerleri, gelenekleri itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme operasyonunun bir süreç olarak devamının işaretidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bunu kabulümüz mümkün değildir" diyerek ağzının altındaki baklayı çıkarıp sivillikten ne kadar uzak olduğunu cümle aleme ilan etmiştir.

Bir diğer gelişme ise 27 Nisan 2007’de Genel Kurmay Başkanlığının websitesinde yayınlanan, e-muhtıra olarak da adlandırılan bildirinin de kaldırılmış olmasıdır. Bu da gösteriyor ki STK asli görevine yavaş yavaş rücu etmektedir. Ne yazık ki bu konuyla ilgili en talihsiz açıklamayı yine Bahçeli yapmıştır. Ona göre “27 Nisan bildirisi amacına ulaşmıştır. Oy kaybına uğramış Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 22 Temmuz 2007'de iktidar yapmıştır. O bakımdan görevi tamamlanmış bir bildirinin artık devlet sayfalarında dolaşmasına gerek yoktur". Anlaşılan Sayın Bahçeli sosyal medyada fink atan komlo teorilerinden sadece haberdar değil, aynı zamanda onlara itibar eden bir siyasi lider olmuş. Bir meselenin bu kadar çarpıtılıp, başka bir mecraya nasıl çekilebileceğine örnek teşkil edecek bu sözle tarihe geçeceğinden hiç şüphem yoktur. Allah ıslah etsin demek geliyor içimden!

Türkiye’de bunlar olurken dünyanın başka yerlerinde de önemli gelişmeler olmaktaydı. Mesela Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bayram namazını Saray Bosna’da Gazi Hüsrevbey Camii’nde kılmışken, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da Gümülcine Eski Cami’de  kılmıştı. Saraybosna’da bayram namazını kıldıran Bosna Hersek Reisu’l Uleması (Diyanet İşleri Başkanı) Dr. Mustafa Ceriç hutbede Davutoğlu’nun aralarında olmasına istinaden “Bugün mutluluk duyacağımız bir gün, çünkü Türk Dışişleri Bakanı aramızdadır. Bu tarihi iyi hatırlayın.

Saraybosna’da asırlardır beklediğimiz gün hep bugündü” diyerek ziyaretin önemine vurgu yapmıştır. Acaba sosyal medyada ülkenin ‘satıldığı’ yaygarası yapanlar samimiyetle bunları da takip ediyorlar mıdır? Sanmam, bunlara da bir kılıf uydurup olumsuz bir takım anlamlar yüklerler. Onlar için eylemin önemi yoktur, yapandır önemli olan. Kendilerinin yapmak istedikleri bir eylemi bir başkası yaparsa o eylemi kınamaktan bile geri kalmayacak bir taassubun içindedirler.

Her ne kadar zaman zaman Türkiye ve Türklerle ilgili konulara değinmeden edemesem de bundan sonraki yazılarımda yaşadığım ülke Hollanda gündemiyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşma gayreti içinde olacağım. Bi sonraki yazımda buluşmak üzere hoşça kalın.