“Kürt Açılımı”na “Kuzey Irak Açılımı” dediğimde ağır hakaretlere uğramıştım. Erdoğan o dönemde de hiçbir hazırlık yapmamıştı, hiçbir riske girmek istemiyordu, sadece konjonktürü okuyarak “nasıl olsa ABD bu işi halleder” diye düşünüyordu.
Hal böyle iken Habur Sınır Kapısı’nda hukuka takla attırılmaya kalkılınca tarihe geçen bir “hukuk rezaleti” yaşandı. Başbakan’ın Meclis’te yaptığı “demokratik açılım süreci konuşması”na (20.08.2009) sevinçten ağlayan Kürtler (örn:Orhan Miroğlu) sonunda şapa oturdular.
***
Şimdi yine benzer bir senaryo yazılıyor. “Barış süreci” adı altında yürütülen “pazarlıklarda” hem RTE’nin, hem Apo’nun bir dediği bir dediğini tutmuyor. İkisi de ABD’den gelecek yönlendirmeye bel bağlamış durumdalar. Acıdır ki, ikisinde de barışın en temel şartı olan “mangal gibi yürek” yok, ikisi de sadece top çeviriyorlar!
Apo açısından “Cemaat” yıllardır “düşman” idi, son anda Gülen Apo için “can yoldaşı” oldu! Önceleri Stalinist idi, dini Kürtler için afyon olarak görüyordu, son anda 1000 yıllık Müslüman kesildi!
Başbakan da önce PKK’nın silahları ile sınır dışına çıkışına garantör oldu. 26.03.2013 günü “hukukta böyle zırva olmaz!” diye yaptığım itiraza adeta cevap verir gibi de 29.03.2013 gecesi o da “ hukukta böyle zırva olmaz!” deyiverdi.
***
Şimdi de PKK’ya “silahları Kızılderili baltalarının yanına gömün” diye akıl veriyor. Böyle yapınca da daha önce “hukuk arayacak” savcılara kafa tutan Adalet Bakanı dımdızlak ortada kalıyor. Bekir Bozdağ bilmem kaçıncı defa kıvırıp, önceleri “silahla çıkışın garantörü Başbakan” derken en son “silahsız olursa güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu değil!”, demek zorunda kalıyor. MİT Müsteşarı da sazını aynı minvalde çalıyor.
Ancak ben bir kez daha uyarıyorum.
Silahsız da olsa, silahlı da olsa PKK’lı elini kolunu sallayarak sınır dışına çıkamaz!
Başbakan’ın emri, Bozdağ’ın papağanlığı, MİT Müsteşarı’nın fetvası hiçbir şeyi değiştirmez. Birdenbire 3000-4000 kişiden 1500 kişiye düşen PKK’lıdan silaha bulaşmamış 600 kişi köyüne dönerek, 900’ü de “silahları toprağa gömüp elini kolunu sallayarak sınır dışına çıkamaz!”
***
Kim ne zaman ve nasıl saydıysa (saydılarsa yerlerini neden bilmiyorlar!) 600 PKK’lı hiçbir suç işlememiş, yıllardır sadece mağara süpürüp, çamaşır yıkayıp, kazanda aş pişirmiş olsa bile terör örgütü üyesidirler ve bu durum TCK’ya göre suçtur!
“Masum teröristler” sadece ve sadece “Pişmanlık Yasası’ndan faydalanabilirler!
Önce kolluk güçlerine teslim olurlar. “Pişman olduklarını” beyan ederler, pişmanlıklarını ispat etmek için, yasa gereği, PKK hakkında resmi makamlara bilgi verirler ve ancak Savcı’yı ikna ederlerse “Pişmanlık Yasası”ndan faydalanabilirler. Savcıya ifade vermeden Ferdi Tayfur’a “hadi gel köyümüze geri dönelim” türküsünü çığırtamazlar.
***
Silahlarını toprağa gömen suç işlemiş PKK’lılar ise sadece sınırdan (yakalanmazlarsa) kaçabilirler! Başbakan’ın veya Bozdağ’ın “silahsız olursa güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu değil” sözünün hukuken hiçbir anlamı yoktur. Bu cümle daha önce sarf edilen “Meclis Kararına gerek yok, garantimiz altında silahları ile sınırdan çıkabilirler” cümlesi kadar hukuk nosyonundan yoksun bir cümledir. Sınırdan kaçan da silahı ile kaçar, yakalananı ise kolluk güçleri ya bertaraf ya da adalete teslim eder!
Başbakan’ın “hamili kart terörist yakinimdir!” sözünün hiçbir geçerliliği yoktur!
Başbakan cinayet işlemiş adi bir sanığı tabancasını bahçeye gömdüğü için kurtaramayacağı gibi, PKK’lı “terörist”e de, silahını gömdüğü için, “turist” muamelesi yapamaz!
Bu emri dinleyecek, gördüğü teröristi görmezden gelecek, sınırdan geçenler hakkında yapılacak ihbara, istihbarata kulak asmayacak TSK veya Emniyet mensubu suç işlemiş olur!
***
Gün geçtikçe iyice gün ışığına çıkıyor ki, Türkiye’nin en büyük hedeflerinden birisi olan “barış süreci” ile ilgili Hükümet’in hazırladığı hiçbir strateji/plan/taktik yoktur. “Barış süreci” için hiçbir hukuki alt yapı oluşturulmamıştır. ABD’nin gölgesinde Erdoğan ve Öcalan “ne kaparsam kârdır” oyunu oynamaktadır. Oynananın bir oyun olduğunu Türkiye’de gören gözler zaten gördüğü gibi, PKK’nın Kandil, Avrupa ayakları da görmektedir. BDP ise iki arada bir derededir!
Yeni Osmanlı da atalarının peşinden gidiyor:
“Kervan yolda düzülür!”
Not: Bir dekor olarak hazırlanan “Akil Adamlar” hakkındaki görüşlerimi pazar günü yazacağım.
(Yurt'tan)