Gazeteciler, televizyoncular “biz patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyuz” nidaları arasında daha düne kadar sövdükleri, asılmasını istedikleri Apo’ya, Padişah artık Apo’yu kendi ile eşit seviyeye çıkardığı için, 21 Mart günü methiyeler döktürdüler. Halay çeken, Apo’nun mektubu okunurken ağlayan meslektaşlarımı görünce güleyim mi, yoksa ben de ağlayayım mı bilemedim.
Gazeteciler 21 Mart günü haberin subjesi olmaktan çıkıp, “bakın ne güzel göbek atıyoruz” diyerek haberin objesi haline geldiler!
***
Daha beteri, gazeteci taifesi ülkenin %85-90’ını oluşturan “Kürt olmayan insanlarımız”ı o gün tamamen unuttular, onların duygu ve düşüncelerini sormadılar, merak etmediler.
Halbuki araştırmacı Bekir Ağırdır Basın’ın “barış çığlıkları” attığı günlerde yaptığı Kürtler hakkında Türklerin duygularını sorgulayan saha araştırmasının sonucunu Ertuğrul Özkök’e şöyle özetliyordu: “Türkiye’de kutuplaşma azalmıyor artıyor. Aradaki gri alan azalıyor.” Ve ekliyordu: “Medyanın oynayabileceği yapıcı rol de azalıyor...” (Hürriyet-23.3.2013)
Ağırdır’ın verdiği rakamlara göre, “barış haftası”nda barış yerine yakıcı-yıkıcı çözümden yana olanların oranı %45’e yükselmişti!
***
Türk medyasının, istisnalar hariç, hiçbiri “PKK ne aldı da silahları bırakma eğilimine girdi ?” sorusunu sormuyor ama galiba halk soruyor.
Zira medyanın kullanmadığı akıl halkta var. Halk biliyor ki:
“Almadan vermek Allah’a mahsus!”
Apo’nun muhatabı Başbakan pazarlıkta neler verdiğini kamuya açıklamadığı sürece de halkın önemli bir kısmı “barış görüşmeleri”ne şüphe ile bakacak, daha düne kadar “bebek katili olarak nitelenen Apo’nun hangi yüzle helallik istediğini” çözmeye çalışacak.
Haşa huzurdan, PKK Allah mı ki hiçbir şey almadan sadece versin?
30 yıldır dağda kelle koltukta yaşayanlar, sıcak yatak yüzü görmeden ömrünün 30 yılını “dava”ya adayanlar geri zekâlı, doldurma akıllı, beyincik yoksunu yaratıklar mı ki; MİT’in dikte ettiği, Başbakan’ın son rötuşlarını yaptığı “Apo’nun konuşma metni”ni sorgusuz sualsiz kabul etsinler?
Karayılan’ın “biz barışı da biliriz, savaşı da!” sözleri üzerinde gazeteciler durmasa da, halk da mı onlar kadar sağır?
“Kürtlere statü!” lafını halk yorumlayamıyor mu sanırsınız?
Stalinist Apo’nun düne kadar dini milletlerin afyonu sayarken şimdi Kürtleri ve Türkleri 1000 yıllık İslam geleneği altında bir arada gördüğünü açıklayıvermesi halkın anında yuttuğu bir şeker midir?
Daha henüz İmralı Tutanakları’nda Apo Cemaat’e söverken, iki hafta sonra Fethullah Gülen’e selam çakmasının ardında “Apo-Erdoğan pazarlığı”nın yattığını halk görmez mi?
Erdoğan’ın “Başkanlık talebi” İmralı Tutanakları’nda ayan beyan yer alırken Apo Newroz Meydanı’nda Kürtlere seslendiğinde neden aniden ortadan kalktı? İki yalaka köşe yazarı bu farkı görmezden geliyorsa, halk da mı görmezden gelecek?
***
Hatırlayın. Recep Tayyip Erdoğan Apo’yu asmaktan söz ederken, milliyetçi söylemi ateşte fokur fokur kaynatırken birdenbire 1 yıl önce odasında kendisini dinleyen “böcek” bulunduğunu açıkladı ve ardından Apo ile öpüşme dönemi başladı. Türkiye Cumhuriyeti bir yıldır kendi Başbakan’ını dinleyenleri bulamama aczi içinde olduğunu bizzat Başbakan tarafından yedi düvele duyurdu. O günün ertesinde önümüze bambaşka bir PKK çıktı!
Şimdi “yeni PKK” ile Ahmet Davutoğlu aynı ağızla konuşuyorlar ve Irak, Suriye, hatta İran’daki Kürtleri Türkiye şemsiyesi altında kucaklayan, Ortadoğu’yu ABD denetimi altında yeniden şekillendiren bir “yeni anlayış/demokratik çözüm”den dem vuruyorlar.
Bu nasıl mümkün olacak? Türkiye’deki Kürtlere “yeni statü” verilerek mümkün olacak! “Yeni statü” ne demek? İcabında Irak, Suriye, İran’daki Kürtleri de kucaklayabilecek “otonom Güneydoğu” demek! Ancak, Türk bayrakları göndere çekilmese bile illa ki TSK’nın himayesi altında bir “otonomi”! (Bkz: Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı)
Herkesin büyük rüyalar gördüğü bu dönemde Erdoğan’ın da “Başkanlık rüyası” görmesini çok görmemek gerekmez mi?
***
Apo’nun “barış mektubu”nun Diyarbakır’da okunduğu günün hemen ertesinde 31 Mayıs 2010’dan beri “Mavi Marmara baskını” nedeni ile ısrarla özür dilemeyen İsrail birdenbire özür diledi! Bayram değil seyran değil Obama Netanyahu eniştemize bizi öptürdü!
Dünkü gazeteler bu haberi de “barış Newroz”undan bağımsız, bir haftada gelen ikinci müjde kıvamında “Allah verdikçe veriyor!” çığlıkları arasında yorumladı.
Acaba medyanın görmek ve göstermek istemediğini halk pekâlâ görüyor da, onun için mi araştırmacı Bekir Ağırdır “Türkiye’de kutuplaşma azalmıyor artıyor. Aradaki gri alan azalıyor”, diyen bir yorumla bizleri uyarıyor?
(Yurt Gazetesinden)