Özgürlükler açısından AK Parti\'nin dayandığı zemin de diğer partilerin dayandığı zemin de hâlâ çok zayıf görünüyor.
Kontrgerilla’yı ilk sorgulayan isimlerden biri olduğu için öldürüldüğüne inandığım Savcı Doğan Öz’ün eşi hukukçu Sezen Öz, “12 Eylül 2010 anayasa referandumu”na “evet” diyenlerdendi. Deneyimli bir hukukçu olan Öz’ün, “gelinen nokta” konusundaki değerlendirmesinin önemli olabileceğini düşündüm.
Kendisine “Anayasa değişikliğine ‘evet’ dediğin için pişman mısın?” diye sordum. “Hayır, tam tersine” diye başladı Sezen Öz. Onun söylediklerine geçmeden önce, Kutluğ Ataman’ın (Ataman’ı, darbecilerin alt edilmesini, parlamenter rejimin normal işleyişine kavuşmasını, devletin değişmesini ve demokratikleşmesini savunan “özgürlükçü solcular”dan veya “özgürlükçü isimler”den biri olarak tanımlayabiliriz.) Radikal’de Ezgi Başaran’a verdiği cevapları irdelemek istiyorum.
“Yetmez ama evet dediğiniz için pişman mısınız?” sorusunu şöyle cevaplıyor Ataman: “Asla!...Tabii ki yetmez ama evet....Evet oyumu her zaman gururla taşıyacağım. Oradaki niyet, 12 Eylül anayasasının değişme sürecini vatandaş olarak tek bir oyla bile olsa başlatmaya katkıydı.(…)Sonuçta ordu bir nebze de olsa siyasetten çıktı. Çıktı da ne oldu diyenler yok mu? Var. Yerine gelen sivil idare doğru mu yanlış mı, bu tabii ki tartışılmalı. (…) Ordunun sivil iradenin altına girmeye başlamış olduğunu görmek olumlu.”
Ataman, İçişleri Bakanı’nın “terör” tarifinin ardından istifa etmesi gerektiğini söylüyor. Sezen Öz ise, Uludere katliamında hükümetin tutumunu tartışma götüremeyeceğini söylemekle birlikte, yaşanan değişimi de önemsiyor.
Özellikle son 2 yıldır devlet içindeki çeteleşmenin ve askerin siyasete müdahale olanaklarının sınırlandığına vurgu yapan Öz, konuşmamızda,“12 Eylül rejiminden ve sisteminden kurtulmak çok hayati. Yargıdaki değişiklik de hukukçuların önünü açacak nitelikte. Adalet Bakanı ve Müsteşar yalnızca idari konularda kurula katılsalar daha iyi olurdu. Ayrıca her yargıç ve savcının tek oy kullanması maddesi CHP’nin başvurusuyla iptal edilmeseydi, daha farklı bir HSYK yapısı ortaya çıkabilecekti” ifadesini kullandı.
Öz, yargısal süreci beklemek ve yargının geçmiş anlayışlardan kopabilmesi için zaman tanımak gerektiği inancında: “Anayasa için ‘yetmez ama evet’ demiştik. Toplumsal Bellek Platformu olarak anayasa değişikliğindeki hassassiyetlerimizi dile getiren ve bu eksiklere dikkat çeken bir öneri paketi hazırladık ve Meclise gönderdik.”
Uludere bir dönüm noktası olabilir mi
“AK Parti’nin özellikle seçimlerden sonra Kürt sorununda ‘güvenlikçi bakış’la işbirliği içine girdiği” yönündeki değerlendirme yoğunluk kazanıyor. Uludere sonrasında bir kırılma yaşandı. Hala 35 insanın ailelerinden resmi bir özürün dilenmemiş olması, ciddi bir problem. Kürt sorunu, AK Parti’nin performansı açısından bir turnusol kağıdı olmaya devam ediyor.
AB ile ilişkiler, Kıbrıs sorunu, Ermenistan’la sınır meselesi gibi bir dizi temel meseledeki tıkanmalar ortada. Bazı çevreler ise, Türkiye tarihinin en kötü döneminin yaşandığı inancındalar. Kemalist-militarist bürokratik ve askeri yapı, gücünü büyük ölçüde yitirdi. Başbuğ’un tutuklanması bu açıdan bakıldığında bir dönüm noktası.
Toplumsal birikim sorunu
“Özgürlüklerin yaşanabilmesi”; demokratik mekanizmaların doğru işlemelerinden çok, toplumsal birikim ve bilinçle ilgili bir mesele. Çiğnenen özgürlükler adına bir çetele çıkarttığımızda tablo pek de parlak sayılmayabilir. Özgürlükler açısından AK Parti’nin dayandığı zemin de, diğer partilerin dayandığı zemin de hâlâ çok zayıf görünüyor.
AK Parti, bizi de kimseyi de aldatmadı. Belli bir siyasi misyonun içinde, kendi zaaflarını taşıyarak, kendisini de bir ölçüde değiştirerek ilerledi ve bazı yapısal dönüşümlerde rol oynayan güçlerden biri oldu, olmaya da devam ediyor. “Büyük hayal kırıklıkları, yanlış umutlardan kaynaklanır” diye bir söz vardır. Türkiye gerçeğini yıllarca yaşamış insanlar olarak, ne yanlış umutlara kapıldığımızı düşünüyoruz, ne de büyük bir hayal kırıklığı hissediyoruz.