Hayat ve insan, zaman zaman dostluk üzere birlikte yürüseler de, bazen de iki azılı düşman gibilerdir. Kapıları kapanmış umutlar, yarınları kesilmiş nefesler ve dönüşü olmayan yollar çıkar karşısına insanın. Zaten, yenilgiye meraklı ve dünden razı olan insan, kendini bırakıverir umutsuzluğun kollarına. “Ben yapamam!”, “başaramam!” cümleleri dökülürken dudaklarından, bir yandan da “öyle olsaydı böyle yapabilirdim, böyle olsaydı şöyle yapabilirdim’ler” ile avutur kendisini. Hep içinde bir yerlerde sıkıştırır durur muhtemel ama mücadeleye yeltenmediği için ulaşamadığı başarılarını.
Bazı gözlemlerime göre, toplumumuzda bir çok insan genelde hayal kurar, kendisini hayal ile sınırlandırır aşabilecekken tüm korkularını ve 1-0 malup başlar önüne çıkan engellere. Bu insanları umutsuzluğa iten alt yapı nedir hep merak ederim. Elbette bir çoğumuzun zaman zaman hayal kırıklıkları ve umutsuz düştüğü anlar olur fakat, yeniden toparlanmalı ve gard almalı değilmidir hayata? Yada, püf noktalarını bulmak için keşif yolculuğuna çıkmalı değil mi?
Bazen kaale almadığımız, giyim kuşamını, yürüyüşünü, oturuş kalkışını beğenmediğimiz o kadar çok insan çıkar ki karşımıza, aslında içlerinde hayal bile edemeyeceğimiz cevherleri gizliyorlardır, farkında değilizdir. Kendi içlerinde ki cevherleri kendileri de bilmezler çoğu zaman. Halbuki bu insanlara karşı, tabiri caizse dik burunlu yaklaşmayıp içlerine girsek ve anlamaya çalışsak, göreceğiz ki bizi şaşırtacakları kadar çok fazla keşfedilmeyi bekleyen hünerleri vardır.
Zaten, hali hazırda hayata karşı ümitsiz bekleyişlere kendini bırakmış, umutlarını küçük bir sahil kasabasında deniz yolculuğuna salmış ve yaşamın türlü engellerine takılıp kalmış bu insanların elinden, biz de tutmaz ve kabuslarıyla başbaşa bırakırsak, nice olur bu insanlığın hali?
Tabi, kendi sorunlarımız bize yeter, bir de onlarla mı uğraşacağız diyebiliriz fakat, biz ne kadar kendi sorunlarımızla meşguliyet haline takılıp kalırsak, sanki bereketlenmişcesine artacaktır sorunlarımız ve başımızı kaldırıp şükredeceğimiz umutları, hem bizi hem de başkalarını mutlu edecek yarınların, son trenlerini de kaçırma şansımız o kadar artacak.
Hep kendi hayatımıza odaklı yaşamanın sonucu olarak, belki de biz sebep oluyoruzdur umutsuz insanların türemesine. Bencillik, vurdum duymazlık ve acımasızlık kaplamışsa her yanımızı, unutmayalım ki, o beğenmediğimiz insanların yerinde biz de olabilirdik. Aslında, hayata hep bu yönden bakmak, el uzatmak ve umut olmak lazım.
Çevremizde ki mutsuzluklara karşı, panzehir etkisi, güleryüz ve samimiyetimiz ile yaklaşırsak, adım gibi eminim ki, en kötü zamanlarında bile çevresine umut saçan mutlu insanlar kazanacağız.
Belki de bir dost.. hangi sınıftan, hangi inançtan olursa olsun karşımızda ki insan, mutlu ettikçe mutlu olacağız.
Hadi, hayata tertemiz, yeni bir sayfa açalım ve artık sadece kendimiz için yaşamayı bırakalım.
Adımız umut, çevremiz mutlu olsun...