Eskiden bir şeye “zor” denildiğinde, o şey hakikaten zordu…

Üstesinden gelmek  hiç kolay değildi… Büyük bir sabır ve büyük bir mücadele gerektirirdi…

İnsanlar o zorlukla mücadele anında çok farklı bir varlığa dönüşürdü…

Büyük bir değişim geçirirdi…

Çünkü şimdiye kadar fark etmediği yeteneklerini o zaman fark ederdi…

İçinde saklı kalmış, bastırılmış  bir çok özelliğini o anda keşfederdi…

Görmediğini artık  görürdü…

Bilmediğini artık bilirdi…

Duymadığını artık duyardı…

Normal şartlarda on kilo ancak taşıyabiliyorsa; zorluk yaşadığı dönemde bu ağırlık elli kilo olurdu…

Kısaca özetlersek, zor zamanlar güçlü insanlar doğurur…

Sizi değiştirmeyen zorluklar zorluk değildir…

Sizi yolunuzdan alıkoymayan zorluklar zorluk değildir…

Size kanaati, sabrı, şükrü öğretmeyen zorluklar zorluk değildir…

Gerçek zorluklar tüm teamüllerinizi değiştirir!...

Milletçe yaşadığımız son iki asır, bu anlamda değerlendirildiğinde ilginç örnekler görürüz…

Devlet sistemindeki arızanın ciddiyetinin ilk kez  fark edildiği 1830’lu yıllarda aslında durum şuydu:

  • 1640 yılına kadar Devletin kazandığı ve biriktirdiği ne varsa; işte o birikim, son iki asır boyunca Osmanlı hanedanı ve Osmanlı halkı tarafından hoyratça harcanarak tüketilmişti…
  • Serveti kazanan padişahlar çok zor ve çok çileli bir hayat yaşamışken, onların çocuklarının nasibine ise zevkü sefa düşmüştü…

Mefkureleri ve davaları birbirinden tamamen farklı olan bu iki kuşaktan ilki, zor olanı seçmiş ve çok başarılı olmuştur… Fatih, Kanuni, Yavuz vs. gibi…

Devamında gelen ikinci kuşak ise kolay ve konforlu yaşamı kucağında bulmuş; bunun da sonuna kadar keyfini çıkarmıştır…

Kolay dönemlerin padişahları başarıdan yoksun kalmış, harcadıklarının yerine yenisini koyamamışlardır…

Mesela Abdülmecit’in biriktirdiği ne varsa hepsini Abdülaziz harcamış; ardından gelen  II. Abdülhamit de, devleti bu yokluğun üzerinde ayakta tutmaya çalışmıştır…

1909-1919 yılları arasında zorluğun tam manasıyla zirvesini yaşayan Milletimiz, bu zorluktan Atatürk gibi güçlü bir lider çıkarmıştır.

Felsefi bir önerme yapacak olursak:

  • Zor dönemler güçlü insanlar doğurur,
  • Güçlü insanlar, kolay dönemler yaşatır,
  • Kolay dönemler, zayıf insanlar doğurur,
  • Zayıf insanlar, zor dönemler yaşatır!...

İçinde bulunduğumuz zamanı da bu bakış açısıyla çözümlediğimizde aşağıdaki yorumları yapmak mümkün:

  • Eğer ülkeniz güçlü bir hükumetin kontrolündeyse endişe etmeyin…  Çünkü o güçlü insanlar bir müddet sonra hayatınızı kolaylaştıracaktır…
  • Eğer şu anda gerçekten zor bir dönemden geçiyorsanız, o zor dönem mutlaka güçlü bir iktidar doğuracaktır!...

Yani seçim arifesinde, kimsenin endişe etmesine gerek yok…

Muhalefet cephesinin de, iktidar cephesinin de…

Yumurta mutlaka bir yerden çıkacak!...

Şayet Ülke, muhalefetin dediği  kadar zor bir dönem yaşıyorsa;  o zorluk güçlü bir iktidar doğuracaktır zaten!...

Öte yandan mevcut iktidar, eğer taraftarlarının dediği kadar gerçekten güçlüyse zaten kaybetmeyecek; mutlaka  başarılı olacaktır…

Ben hiçbir ihtimalde de kaygılanmıyorum…

Milletimizin ferasetine güveniyorum…

Tabi bir şartla!...

Son yirmi yılın doğurduğu kolay insanlara, yani zorluktan, mücadeleden ve  sabırdan anlamayan şu kolay  insanlara  yetki vermeyelim yeter…

İster muhalefet cephesinde olsun, ister iktidar cephesinde…

Gerisi çorap söküğü gibi gelir…

Aklını “kolay hayata” takmış, hiç yorulmak ve çabalamak istemeyen insanlardan uzak duralım…

Zira zor günler, kolay insanlarla aşılmaz!...

Gönderdiği elçisine, “Her zorluk mutlaka bir kolaylık doğurur, rahatladığında boş durma tekrar kalk  ve yorul!...” (İnşirah 6-7) diye talimat veren Allah’tan daha iyi bilecek değiliz ya!...