Herkesin bildiği ve sıkça kullanılan ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ lafzı büyük oranda haklılık payı taşıyor. Her toplum atalarının mirasını taşır, bu sadece toprak ve varlık mirasıyla sınırlı değildir. Toplumlar, atalarının davranışlarını da miras olarak alırlar.
Birbiriyle kavgalı iki ailenin çocukları da çoğu zaman kavgalı olur ve çoğu zaman da kavga unsurları büyük benzerlik taşır hatta kavgaların yapılış şekilleri de neredeyse aynıdır. Tek fark, kavgaların geçtiği zaman dilimidir. Bu, insanın doğal davranışı olarak adlandırılabilir. Bunu topluma, toplum üzerinden de devletlere teşmil ettiğimiz zaman, daha sistemli davranış biçimleriyle karşılaşırız. Bu davranış biçimleri, doğal tepkilere ve kavgalara nazaran daha ölçülüp biçilmiş ve tecrübe yüklenmiş davranış biçimleri olur.
Bir komutan, bir orduyla savaşacaksa ilk olarak o orduyla daha önce savaşıp savaşmadığına bakar, karşısındaki ordunun ve kendi ordusunun önceki savaşta ne tür adımlar attığını görür. Eğer bir önceki savaşı kazanmışsa, daha önce uyguladığı senaryoya benzer şeyler yapar ama bu benzerliği karşı tarafa sezdirmez. Bir de şu var ki, komutanlar düşman ordularının komutanlarını da laakal kendilerini tanıdıkları kadar iyi tanıyamamışsa, o savaşı kazanamazlar.
Doğu ve batının mücadelesi hep oldu, bu mücadele bugün Hilal ve Haç mücadelesi olarak tebarüz ediyor. Osmanlı, bir göçmen kabilesi olarak doğudan geldi. İslamla şereflenmiş bir Türk beyliğiydi. Gözünü batıya dikti, geldiği yere nisbeten batı olan bir yere yerleşti, sonra oraya kök saldı, güçlendi, büyüdü, devlet oldu, fetihler yaptı, çağ kapatıp çağ açtı, hem batıya hem doğuya gitti. 600 yıl ayakta durdu. Bu süre zarfında batının ordularıyla defalarca karşılaştı ve defalarca kazandı. Ancak batı her kaybedişte bir şeyler öğrenmişti. Nihayetinde doğudakinin yani Osmanlı’nın her adımını tahmin eder oldu, içeriye girdi, birbirine düşürdü, en sonunda da yıkıp parçalara böldüğü mirası kendi aralarında pay etti. Bu bahsettiğimiz batı zaferi bundan yaklaşık yüz yıl öncesinde ilan edilme arefesinde idi.
Batı Osmanlıyı yıkmak için, Osmanlıyı çözmek için içeriden ve dışarıdan üç yüz yıl boyunca oyun kurdu. Sonunda da başardı. O oyunun son sahnesiydi birinci dünya savaşı. Aradan yüz yıl geçti. O gün vurup indirmişlerdi, bugün biz Osmanlıyı yeniden hatırladık, hatırlamak zorundaydık çünkü unutturmuşlardı. Toprak mirasımızı aralarında pay eden batı, toplumsal mirasımızı da bize duyurmamak için yüz yıl uğraştı. Ama artık mızrak çuvala sığmaz oldu, onların unutturamadığını biz hatırladık, bir de baktık ki ne görelim, bizim devletimizi yıkmak için ne yaptılarsa, bugün aynısını yapıyorlar. Bu yaptıklarıyla başka bir sonuç elde etmeyi niyet ettiklerini düşünmek safdillik olurdu herhalde.
Yüz yıl önce yaşanan iki olayla bugün yaşanan iki olayı dile getirip aralarındaki dikkat çekici benzerlik ve bağı nazara vermek istiyorum.
Birincisi, Filistin topraklarını Yahudilere satmayı reddeden Sultan 2. Abdulhamid’in tahttan indirildiği tarih olan 1909 ve o tarihten tam yüz sene sonra 2009 yılında İsrail Cumhurbaşkanı’na söylenmiş bir ‘One Minute’. Bunu söyleyen de aradaki bağın farkında değildi belki ama kaderin cilvesi işte. Yahudilere vatan toprağı satmayan Abdulhamid’e yapılan darbenin yüzüncü yılında İsrail’e karşı bu topraklardan bir ses yükseldi.
İkinci örneğim ise, Osmanlının yıkılışı için son perde dediğimiz Birinci Cihan Harbi’nin başlama tarihi. 1914 yılı, beri tarafa geliyoruz 2014 yılına iki hafta kala batı tarafından gözetilen ve batının medya gücünü arkasına alan FETÖ, 17-25 Aralık 2013’te Türkiye’ye ve yönetimine karşı topyekun savaş başlattı. Bu da ilginç bir tevafuk.
Son söz olarak, mücadele devam ediyor. Yüz yıl bir oyunu çözmek için bence yeterli bir süre. Rüzgar tersine döndü dönecek, biz kendi içimizde bölünmezsek, bu sefer oyunları tutmayacak.