Memlekette bazı şeyler oluyorken ve herkes onu konuşuyorken o meseleyi konuşmayı çok anlamlı bulmuyorum. Zira bir şey çok konuşulduğu esnada ekseriyetle bir yandan esen rüzgarın tesiriyle konuşuluyor, söylenen her söz de o esen rüzgara kapılıp savruluyor gibi geliyor bana. Geçtiğimiz haftanın alevli şekilde tartışılan bir meselesi vardı, Organik Hoşaf. Ben bu meselenin adını
‘’Organik Hoşaf meselesi’’ yerine ‘’Kronik Eşarp meselesi’’ olarak değiştirmeyi yeğliyorum.
Meseleyi özetlemekte fayda var. TRT’nin bir kanalında fikir ve girişimcilik temalı bir program yayınlanıyor. Daha önce TV8’de rastlamıştım bu programa. Aynı format. Katılımcılar ticari getiri olacağına inandıkları fikirlerini anlatıyor ve örneklendiriyor. Aralarından seçilen fikir de belirlenen bir miktar para ile ödüllendiriliyor. Program öyle lanse edildiği gibi bir bilim programı değil ancak bilimsel ürünlerin de yarıştırılabileceği bir platform. Bu tür programların bütçeleri kısıtlıdır ve yeterli seyirci sayısına ulaşamadığında da yayın ömrü kısa olur. Ar-Ge yatırımı yapabilecek bir konumu olmamakla birlikte bu tür yatırımları yapabilecek kişi ve kurumların yatırımcı ihtiyacı duyan girişimcilerle bir araya gelmesini sağlayabilecek bir yönü var.
Gelelim hoşaf meselesine. Hürriyet gazetesinin ve Birgün gibi marjinal mecraların başını çektiği bir furya başlatıldı. Yarışma bilim yarışması gibi lanse edildi sonra yarışmada ‘’organik hoşaf’’ fikrinin ‘’Alzheimer çiipi’’ icadı karşısında öne çıkarıldığı ve hoşafın çipi elediği iddia edildi. Bu yapılırken de hoşaf fikrinin sahibi kız kardeşimizin resimleri öne çıkarıldı. Bir de şöyle bir detay vardı, kardeşimiz başörtülüydü.
Hah işte aslında tüm dert bu detayda saklı. Bütün algının, bütün medya fırtınasının altında yatan şey, kardeşimizin başörtüsü. Ancak bu fırtınayı koparanlar başörtüsü alerjilerini hoşafa gizlemeyi tercih ediyorlar.
Yarışmada olan bitenle medyada yansıtılan arasındaki uçurum da neresini düzelteyim ki denecek türden.
Zira aslında yarışma sırasında hoşafla çip hiç eşleşmemiş ve böyle bir eleme durumu meydana gelmemiş.
Kaldı ki olsa bile burada da bir sıkıntı yok çünkü yarışmanın amacı ticarileştirilebilir ürünü seçmek.
Dahası o platform bir tv şovu, yani bilimsel bir zemin değil.
Bununla birlikte raf ömrü uzatılmış, organik hoşaf fikri hiç de fena bir fikir değil. Avrupa’ya ya da Amerika’ya gelip marketlerde tek tek ambalajlanmış şekilde satılan elma veya armuda üç katı fiyatını ödemeye dünden razı ‘’Aaah Evropa’’ güruhu, bu fikrin başörtülü bir kız tarafından dillendirilmesi durumunda, ‘elmayı da tesettüre sokuyor bu yobazlar’ diye ünlemezse ben de ne olayım.
Sadede gelelim. Bu ülkede çok yakın bir zamana kadar, özgürlük naraları atan kafa yapısı, temel bir hak olan eğitim hakkını ülkenin başörtülü kızlarına yasaklamıştı!
Çağ dışı olan bu yasak, toplumun desteği ve idarecilerin cesur adımları sayesinde tarihin çöplüğünde yerini aldı. Ancak hala toplanmayı ve çöpe atılmayı bekleyen kokuşmuş beyinler aramızda dolaşıyor. O kadar sinsi ve kurnazlar ki, buldukları en hoşaftan fırsatı bile kaçırmıyor, hemencecik üzerine çullanıyorlar.
Ama o gün geçti yeni bir gün başladı. O devir bitti yeni başlayan devrin içindeyiz. Dürüst olun beyler hanımlar, alerjiniz hoşafa değiş eşarba. Görülmüyor sanıyorsunuz da, niyetinizin kokusu yedi mahalle öteden burnumuzun direklerini kırıyor. Bilin yani.