Rusya’da yaşayan “Perelman” isminde ilginç bir matematikçi var…
Bu adam neredeyse yüzyıldır çözülemeyen bir problemi çözmüş…
Matematik dünyası bu çözümü gördüğü halde dört yıl boyunca kendisini dikkate almamış…
Dördüncü yılın sonunda ancak tebrik etmişler…
O da bu duruma kızmış… Bir milyon doları ödülü ve Nobel sayılacak başka bir ödülü de reddetmiş…
Çalıştığı enstitülerden istifa ederek; matematiği bırakıp, inzivaya çekilmiş…
Perelman’ı bu derece üzen şey; onu başarıya götüren “şüpheci yaklaşımına” saygı gösterilmemesi…
Saygı göstermeyenler ise, kendini matematiğin kralı ilan edenler!...
Bilimin temeli şüphedir…
Şüphe ile hareket etmedikçe; bilimsel ilerleme, bilimsel keşif asla mümkün değildir…
Dünya medeniyeti bugün geldiği noktaya “şüphe” ile hareket eden insanlar sayesinde gelmiştir…
Kendilerine dayatılan fikirleri, araştırmadan, incelemeden kabul etmek istemeyen, “ya öyle değilse” diyen insanlar…
Kilise baskılarına ve engizisyon mahkemelerine direnen; ömrünün çoğunu hapislerde sürünerek geçiren onlarca bilim adamı var tarihte…
Tek suçları da şahit oldukları bazı durumlardan “şüphe” etmeleri…
- Her söylenene inanmamaları!...
- Her yapılana destek olmamaları!...
Aristo’dan Sokrates’e, Pisagor’dan Bruno’ya, Galileo’dan Kopernik’e, Newton’dan Tesla’ya, Darwin, Bruno, Bacon ve daha birçok kişinin hazin hayat hikayelerini internette bulabilirsiniz…
Kendi coğrafyamıza geldiğimizde; İmam-ı Azam, Hallacı Mansur, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin, Sühreverdi, İbni Sina gibi çok meşhur bilim adamları benzer işkencelere maruz kaldılar…
“Ya öyle değilse!” demeden yeni bir şey bulamazsınız… Yeni bir keşif, yeni bir buluş, yeni bir icat yapamazsınız…
Gerçeğe ulaşmak, yanlışı görebilmek başka türlü mümkün değil…
Fakat bu soruyu sorabilmek, geçmişte olduğu gibi, bugün de çok tehlikeli…
Kimse o derin sularda boğulmak istemiyor!...
Hiç kimse, düzen sahipleriyle, otorite ile karşı karşıya gelmeyi arzu etmiyor…
- Ya en iyi çözüm bu değilse,
- Ya başka bir yolu varsa,
- Ya da hakikat kenarda köşede bir yerde kaybolmuşsa; diyemiyor…
Felaketler bazen; farklı fikirlerin, aykırı düşüncelerin ortaya çıkmasından kaynaklandığı gibi, bazen de bunların doğmasına izin vermeyen zorbalar yüzünden yaşanır…
Örneği o kadar çok ki!
Eski tabirle “muhafazakar” olmak; kapıları yeniliklere, yeni düşüncelere sürekli kapatmak, bilimi ve sanatı özgür bırakmamak çoğu zaman toplumlara ağır bedeller ödettirmiştir…
Size doğruyu bulduran şey bazen bir içgüdü olur; bazen de bir şüphe…
İnsanlar, “şüphe duyma” konusunda kendisini güvende hissetmeli…
Ne yazık ki, yerleşik düzenlerin sahipleri ve savunucuları bundan hoşlanmıyor!...
Kendi fikirlerine biat edilmesini bekliyor…
Bir normun, bir sistemin değişmesini herkes çözüm olarak kabul ettiği halde, bu mümkün olmuyor…
“Ya öyle değilse!” diyebilmek cesaret istiyor!...
Vakti zamanıyla bu sözü söyleyebilen insanlara çok şey borçluyuz…
Bilim, sanat ve teknolojide kaydettiğimiz gelişme ve ilerlemenin müsebbibi sadece onlardır…
Şikayet ederek, sızlanarak veya ellerimize tutuşturulan şablonlara esir kalarak bir yere varılmıyor…
Basit bir matematik problemi bile çözülmüyor!...
Perelman’ın bana göre, dünyaya vermek istediği mesaj şu:
- “İki kere iki dört etse” bile; buna karşın, “ya öyle değilse!” diyebilecek insanlar lazım her devirde!...
Yoksa bir adım yol almak bile işkenceye dönüşüyor!...