Lefkoşa akşamları bir başkadır...
Özellikle saat 23.00’ten sonra sokağa çıkanlar burun deliklerini kapatmak zorundadır...
Nefes almak, ciğerleri zehirlemek demektir...
Neden mi?..
Her taraf insan dışkısı kokuyor da ondan...
Haspolat’taki arıtma tesisi görevini tam olarak yapamıyor...
Ayrıca vijanjörle boşaltılan insan dışkıları her tarafa yayılıyor...
Peki, Lefkoşalı akşamları sokağa çıkamıyor da, Mesarya köylerinde veya Gazimağusa’da oturanlar çok mu rahat?..
Kesinlikle değil...
Lefkoşa’nin pislikleri, Gazimağusa’ya kadar ulaşıyor ve geçtiği tüm bölgelerde yaşamı imkansız hale getiriyor...
Kanser hastalıklarının patladığı bir ülkede bu kadar tehlikeli bir durum yaşanıyor da insanlar neden sessiz?..
İşte yanıt arayan soru budur...
İnsanlar bir süre sonra pis kokuya alıştıkları için mi?..
Yoksa; tepkiler sonuç getirmeyeceği için mi?..
Her ikisi de geçerli olsa gerek...
İnsanlar zaman içinde kokuya alışıyor...
Alışamayanlar ise seslerinin cılız kalacağı veya yetkilileri harekete geçirmeyeceği düşüncesiyle tepkisiz kalıyor...
Aslında ülkenin hemen her köşesinde sorun vardır...
Dağlar, ormanlık araziler, sahiller, her taraf çöplük oldu...
Tarihi eserler bakımsızlıktan dökülüyor...
Bundan beş yıl önce Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin mali katkılarıyla yenilenen tarihi Çağlayan Parkı’nın dahi ne durumda olduğunu dün fotoğraflarla ortaya koyduk...
Parkın adı ‘Ankara Çağlayan Parkı’ oldu diye kıyametler kopmuştu beş yıl önce...
Peki şimdi?..
Hemen herkes tarihi bir parkın pislik yuvasına dönüşmesi karşısında sessiz ve tepkisiz kalıyor...
İnsanlar tepkisiz kalınca, sorumlular da harekete geçmiyor...
Adanın en güzel köylerinden biri olan Bellapais’e geçelim...
Burada hayati önem taşıyan bir dere vardır...
Yıllardan beri dereye çöp boşaltılıyor ve hiç kimse bu tehlikeli gidişatı önlemiyor...
Bazıları, dere yatağını doldurmak suretiyle inşaat yapabileceğini hesaplıyor...
Sonra ‘yakın çevrelere’ danışıyor...
Kendisine ‘mesai saatleri sonrasında’ iş yapması öneriliyor...
Ve o da harekete geçiyor...
Bu ülke ne yazık ki; böylesi ‘şeytanlıkları’ da görmeye başladı...
Ve bunun önüne geçemeyenler, diğer yandan uluslararası turizm fuarlarında boy gösterip ‘Cennet Kuzey Kıbrıs’ın reklamını yapıyorlar...
Geçmiş yıllarda evet burası cennetten bir parçaydı...
Ama bu cenneti hep birlikte cehenneme dönüştürmek için elimizden geleni yapıyoruz...
Yazık ediyoruz...
Birilerinin artık bu kötü gidişatı durdurması gerekiyor...
Güzel şeylerin yok edilmesine daha fazla izin verilmemelidir...
(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)