Nisan günü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çok önemli bir dava görülecek. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davaya, ülkücüler müdahil olarak katılmaya karar verdiler. 12 Eylül cuntasının astığı gençlerden Halil Esendağ’ın ağabeyi Osman Esendağ müdahillerden. Prof. Mümtazer Türköne de.
Ülkücülerin 12 Eylül Cuntasını yargılamaya karar vermelerini çok önemsiyorum. Zira Türkiye siyaset sosyolojisinin genel sağ/sol dinamikleriyle ilgili mühim bir ezberi daha bozuluyor. Türkiye solunun “devlet eleştirisi” getirebilmekte gecikmesinin en önemli sebeplerinden birisiydi cezaevlerinde tükenen nesiller...
Ülkücüler ise, orijin itibariyle baştan beri “devlet” geleneğine yaslandıklarından, devlete dair bilginin “dini” örgülerle beslenmiş öğretisiyle yetiştiklerinden, cunta tarafından cezalandırılmalarını genellikle “ahirete bırakılmış” bir hesaplaşma olarak ifade ettiler... Bunu en bariz şekliyle cuntanın idam ettiği gençlerin son mektup ve seslenişlerinden okuyabilirsiniz. Sol kamuoyu hatta İslamcı kesimler tarafından ısrarla görülmeyen “din ve ahiret” vurgusu, benim de ancak son yıllarda fark ettiğim, es geçilmiş bir hassasiyet. Nitekim solcular gibi, ülkücüler adına da geç kalmış olduğu düşünülen “devlet” özeleştirisi, Muhsin Yazıcıoğlu tarafından dikkatle dile getiriliyordu. Ama şartlar buna müsaade etmedi ve Genel Başkanı elim bir suikast sonucu, göz göre göre kaybettik. Bu kaybediş, sadece camianın kaybı değil, Türkiye siyaseti adına, hukuk namına ciddi bir kayıptır. Çünkü rahmetli Yazıcıoğlu her kesim adına tüm gecikmiş iktidar/devlet/güç eleştirilerini yapabilecek tecrübeye sahipti...
Konuyla ilgili olarak görüştüğüm Bursa Barosundan Av.Veysel Aşkın, 12 Eylül mağdurlarının 4 Nisan mahkemesine büyük bir katılımla iştirak edeceklerini söyledi. “Dönemin 2.Ordu Komutanı olan Bedrettin Demirel “darbe yapmaya bir sene önce karar verdik ancak şartların olgunlaşmasını bekledik” diyerek, hazırlıklı, darbe şartlarında toplumun tepkisini ortadan kaldıracak havanın oluşmasını beklediklerini söylemekteydi” diyor Av.Aşkın. “Bu arada eğer bu şartlar kendiliğinden ve istedikleri gibi oluşmazsa darbecilerin bunun oluşması için yukarıdan aşağıya neler yaptıkları da yargılama sonucu ortaya çıkarılabilecektir” diye ekliyor.
Hazırladığı dosyada Bursa Ülkücü İşçiler Derneği üyesiyken tutuklanmış ve uzun yıllar ağır işkencelerle hayatları karartılmış Şenel Aşkınve Hasan Aras’ı okudum. Gözaltı ve tutukluluk süreçlerinde yaşadıkları işkencelerin izlerini ruhlarında, bedenlerinde halen yaşayan kimseler. İşkenceler sonrasında Şenel Bey’in kalça kemiğine protez takılmış, kalp kapakçıkları değişmiş, Hasan Bey’se cunta işkencelerini halen ayaklarında gözlemlenebilecek ağır izlerle taşıyor. Bursa Emniyetinde ağır işkenceler sonrasında beşinci kattan aşağı atılarak öldürülen Rafet Demir adlı gencin bilgisi de aynı dosyada.
12 Eylül cuntasının astığı ülkücü gençlerden; Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakuş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, Ahmet Kerse, Mustafa Pehlivanoğlu, İsmet Şahin, Selçuk Duracık, Şehabettin Ovalı’nın yakınları 4 Nisan davasına müdahil olarak katılmalıdır. Boyu uzun geldiği için iki kere idam edilerek ancak öldürülebilen Cengiz Baktemur... Şayet bir ay daha yaşasaydı öğretmen olacak Ahmet Kerse... Solculara denge olsun diye asıldığı sonradan yargıçlarca itiraf edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun haberiyse idamından üç gün sonra haber verilmişti ailesine. Başbakanımız Mustafa’nın son mektubunu okurken gözyaşlarını tutamamıştı.
Bekir Bağ, Aydın Demirkol, Mehmet Kazgan’sa ağır işkence altında can veren ülkücülerdendi. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Mamak’ta sabah namazını kılarken, secdede ensesine yediği dipçikle can vermişti...
Sizler yargılamayacaksınız da kim yargılayacak 12 Eylül’ü?
(Star)