Ortadoğu’daki köklü siyasal ve toplumsal değişimleri merakla izliyoruz. Ortadoğu tarihinin yeniden inşa edildiği ve yeniden yazılacağı bir dönemden geçiyoruz. Fransa, İngiltere ve İtalya gibi sömürge ülkeleri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan çekilmek zorunda kaldıklarında yerlerine diktatörler bıraktı. Ne yazık ki bıraktıkları bu kötü mirasın izleri hala duruyor.

Ortadoğu toplumları bu izleri silmek için uğraşıyor. Kendi geleceklerini kendileri tayin etmek istiyor ve bunun için canlarını da feda etmeye hazır olduklarını gösteriyor. Türkiye Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halkların taleplerine kulak verilmesini istiyor ve değişim sürecini destekliyor. Türkiye değişimi takip ederken, değişim yaşandığı ülkeler de Türkiye’ye bir ilham kaynağı olarak bakıyor. Türkiye bulunduğu konuma nasıl geldi, başarılarının altında neler var sorularının cevaplarını bulmaya çalışıyor.

 

Kahire’de Ortadoğu Tartışması

Ankara merkezli SETA Vakfı, 29-31 Ocak 2012 tarihlerinde bu soruların da tartışıldığı bir konferans düzenledi Kahire’de. Insigth Turkey dergisi ile aynı derginin Arapça yayınlanan “Ruy’e Türkiyye” dergisinin de tanıtıldığı toplantıda önemli tartışmalar yapıldı.

Çok sayıda Mısırlı politikacı, uzman ve akademsiyenin katıldığı, Taha Özhan, Hatem Ete, Yılmaz Ensaroğlu, Selin Bölme, Ufuk Ulutaş, Muhittin Ataman, Burhanettin Duran, İhsan Dağı, Cengiz Çandar, Akif Beki, İsmet Berkan, Levent Köker ve Ceyda Karan’ın da katkıda bulunduğu toplantıda SETA Dış Politika Direktörü olarak ben de Türk dış politikasındaki gelişmeleri anlattım.

Konuşmada ana hatları ile şu konulara değindim: Türk dış politikası içine kapanık ve güvenlik tehdidi temelli bir dış politikadan çevre ve küresel aktörler ile yakın ilişkiler kurmaya uzanana köklü değişimler geçirdi. Bu bağlamda Soğuk Savaş döneminde NATO şemsiyesi altında yer alan Türkiye (Kıbrıs’a müdahale istisna tutulursa) bağımsız bir dış politika izlemekten çok içinde yer aldığı blok içinde belirlenen öncelikleri takip etti.

1980 ortalarında göreceli bir değişikliğin başladığını, Özallı yıllarda izlenen pazar ekonomisi ve liberalleşme süreçlerinin doğurduğu yeni imkan alanlarının dış politikaya da yansıdığını görmek mümkün. Soğuk Savaş sonunda şekillenmeye başlayan yeni dünya düzeninde Türk dış politikasında da yeni arayışlar başladı. Türkiye bir taraftan AB üyelik sürecine ilişkin politikalar izlerken diğer yandan komşu ülkelerle genelde güvenlik tehdidi üzerine inşa edilmiş mesafeli ve soğuk ilişkiler yerine daha yakın ilişkiler kurma yolunda adımlar attı.

Bağımsız Dış Politika

Özellikle 2003 Irak savaşı sırasında aldığı pozisyon ile Türk dış politikasında önceki dönemlere oranla belirgin bir değişim yaşandı. Bu dönemde yeni politikalar ve kurulan bölgesel ilişkiler ile Türkiye’nin etkin bir aktör olarak kendini gösterdiğini söylemek mümkün.

Özellikle ABD ve AB’de Türk dış politikasında ideolojik temelli bir eksen kayması yaşandığına ilişkin bazı tartışmaların da bu döneme denk düştüğünü görüyoruz. Aslında bu tartışmalar bile Türk dış politikasının ülke ve bölge önceliklerine göre yeniden şekillendiğinin bir göstergesi yani, dış politikada bağımsızlaşma olarak okunabilir.

Türk dış politikasında bir eksen kayması yaşanmadığını, bir başka ifade ile ideolojik ve romantik nedenler ile dış politika belirlenmediğini, dış politikadaki yeni adım ve tercihlerin rasyonel gerekçelere dayandığını belirtmekte yarar var. Bu noktada özellikle Türkiye’nin komşularla sorunları en az düzeye çekerek, büyüyen ve gelişen Türk ekonomisine yeni pazarlar arandığını ve Türkiye’nin son dönem Ortadoğu politikasının gerçekçi temellere dayandığını ifade edebiliriz. Türkiye’nin kendine mahsus, önceki dönemlerden farklı bir Ortadoğu vizyonuna sahip olduğunu görmek mümkün.

OrtadoğuVizyonunun Boyutları

Türkiye’nin Ortadoğu vizyonunun altı temel boyutu olduğunu söyleyebiliriz.

1) Bölge ülkelerinin liderleri arasında doğrudan ve etkin iletişim ve ilişkilerin kurulması, sorun ve fırsatların doğrudan müzakere edilmesi; 2) Toplumsal taleplerin iktidara yansıması, katılımcı siyasi mekanizmaların tesisi, baskıların kaldırılması, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve kurumsallaştırılması; 3) Ortadoğu’nun köklü sorunlarına, bölgesel aktör ve güçlerin oluşturacağı ittifak ve oluşumların girişimleri ile çözümler bulunması; dış aktörlerin bölgeye müdahalesine imkan ve fırsat verilmemesi; 4) Ortadoğu’da devletlerin, liderlerin ve halkların birbirlerine karşı güvenlerinin tesis edilmesi, kuşku ve tehdit algılamalarının ortadan kaldırılması; 5) Ekonomik ilişki ve yatırımların artırılması ve karşılıklı bağımlılık ile kalkınmanın sürdürülmesi; 6) Dini, kültürel ve mezhepsel çeşitliliğin korunması, tek tipleşme ve homojenleşmeye engel olunması.

Bu vizyon hayata ne kadar geçirilebilirse, Ortadoğu’nun geleceği de o ölçüde parlak olacaktır.