İnsan, beden olarak ölüyor. Ancak insan, bu dünyada yaptıkları güzel işler ve ortaya koyduğu eserlerle gönüllerde yaşamaya devam ediyor. İşte bu gerçeği, bu hafta, Hollanda’da organize edilen bir etkinlikte tekrar gördük. 2 Ekim tarihinde “Erasmus+ Annual Event 2024” çerçevesinde, Hollanda’da doğan ve yetişen bir Türk genci tarafından “Beklenmedik bir dostluk: Sultan Süleyman ve Willem van Oranje” konulu bir sunum yapıldı.
Sunumda, Türkiye Hollanda dostluğu anlatıldı. Görsel olarak, 1612 yılında kara ve deniz yolunu kullanarak Hollanda’dan İstanbul’a ulaşan büyükelçi Cornelis Haga’nın yol güzergahını anlatan bir harita çalışması yer aldı. Haritanın sol alt köşesinde, dönemin Osmanlı ve Hollanda devlet adamlarının portreleri de vardı. Çalışma, 2012 yılında Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin 400. Yılı kutlamaları çerçevesinde, Türkevi Topluluğu’nca, Hollandalı yazar ve grafiker M. El Fers’e hazırlatılmıştı.
Onlarca kitabın ancak anlatabileceği muhteşem harita, bu yıl 28 Şubat tarihinde aramızdan ayrılan Hollandalı yazar ve grafikçi M. El Fers tarafından, 2012 yılında hazırlandı.
Türkiye Hollanda arasındaki diplomasi ve kültür ilişkilerine yönelik bir çok çalışması olan El-Fers, vasiyeti doğrultusunda Konya’nın Akören ilçesine defnedildi. Ancak, bir aşk derecesinde eserlerini hazırlayan El Fers, geride bıraktığı yüzlerce kültürel eserle aramızda yaşamaya devam ediyor.
Yunus’un “Ölenler hayvan imiş, âşıklar ölmez” dediği gibi, Aşıklar ölmüyor…
M. El Fers’in çizdiği harita ve Osmanlı Fermanının kullanıldığı “Beklenmedik bir dostluk Sultan Süleyman ve Willem van Oranje” konulu anlamlı sunum, Hollanda’da yetişen ve köklerine yabancılaşmayan öğretmen gençlerimiz, Emin Keçeci ve Yasin Yaylalı tarafından gerçekleştirildi. 500 kişinin dinlediği sunumda, “insan” merkeze yerleştirildi. Hollandalı filozof Erasmus’dan hareketle, Avrupa Birliği değerlerine vurgu yapıldı sunumda.
Şimdi, yukarıdaki kısa anlatımlardan sonra, gelelim bizim öğretmen Emin ve arkadaşlarının vizyonuna…
Bize göre, Emin’ler, çifte aidiyetin vermiş olduğu özgüven ve aşkla, içinde yaşadıkları toplum için uğraş veriyorlar. Uğraşlarıyla Emin’ler, demokrasinin krize girdiği, aşırı sağ ve popülistlerin çoğaldığı Avrupa için bir şans olduklarını haykırıyorlar. Öyle ki, Emin’ler, nefes darlığı çeken Batı medeniyetine yeni bir nefes olacaklarının işaretlerini veriyorlar adeta.
Evet. Emin’ler, sık sık, hem de iddialı bir şekilde üzerinde durduğumuz Avrupa Türk diasporasını yani yeni bir insan tipini, yeni bir kimlik anlayışımızı ortaya koyuyorlar. Kendiliğinden ortaya çıkan, köklerinden utanmayan, ters düşmeyen ve içinde yaşadıkları kültür ve çağın değerlerini anlayan Eminler, bizi insanlık adına sevindiriyor ve ümitlendiriyor.
Demek ki fıtrat değişmiyor. İnsanda var olan o ilahi aşk, zemin bulunca harekete geçiyor. Aidiyet duyduğu milletin yüzyıllardır takip ettiği ontolojisi, inanışı ve töresi gereği iyilik yapmaya başlıyor. İnsanlığın geleceği için kafa yoruyor, yeni projeler ortaya koyuyor ve insana hizmet etmeye gayret ediyor.
O halde, bu gelişmelerden, insanın kendine, yani hakikatine dönmesine kimse kuşkuyla bakmasın, korkmadın ve endişelenmesin. Çünkü yukarıda ifade edilen insan tipinin ontolojik zemini, “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü” fikrinden oluşuyor. Bir insana, bir gönüle dokunmayı, iyilik etmeyi, ibadet sayıyor. Zira, o insan tipi, “oku” emrini, “bir anlamlandırma” olarak telakki ediyor.
Bu vesileyle, Emin ve arkadaşlarını hem iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerine katkıda bulundukları, hem de bize, kadim dostumuz merhum M. El Fers’i yeniden anma fırsatı oluşturdukları için tebrik ve takdir ederim. Yolları ve bahtları açık olsun.
4 Ekim 2024