Bu aralar Troya sergisi ile dolup taşmanın etkisiyle Priamos’un Hazinesi’nden, kazı değil yıkım yapan Heinrich Schliemann’dan ve altın kolye setini takarak halkın arasına karışıp poz veren karısı Sophia Schlieman’dan ve Osmanlı Devleti’nin bu dönemdeki tutumundan bahsetmek isterim.
Dünyanın belli başlı şehirlerindeki müzelere kaynaklık eden Troya şehri ve medeniyeti Türkiye dahil gezeceğiniz pek çok şehirde karşınıza çıkar. Atina, Londra, Berlin, Moskova ve Atlantik ötesinde kim bilir daha neler var. İşte kazı hikayesi bu yazının yerinin ve yazarının sınırlı becerisiyle şöyledir;
Troya şehrinin sonu gelse de yarattığı etki çağlar boyu hiç bitmedi…Eskinin kıymetini anlamaya ve anlatmaya önem veren modern arkeoloji için arkeoloji dizisinin en kıymetli, merak edilen ve yeni gelişmeleri beklenen bölümünü oluşturdu.
Batı’da yüceltilen ve arkeolog denilen ama Türkiye algısında soyguncu kabul edilen Schlieman Troya’yı kazar ancak Schlieman ile Osmanlı Devleti’nin yolları aslında Troya kazılarıyla değil Kırım Savaşı ile kesişir. Kendisi Amsterdam’da bir kitapçı iken Rusya ile yapılan çivit mavisi kumaşı-indogo ticaretine girebilmek için kendi kendine Rusça öğrenir. St Petersburg’a gider, ticarete atılır ve Kırım Savaşı’nın yoğun gereksinimi olan barut ticaretiyle çok zengin olur. Yeni diller öğrenme kabiliyetinin onu zengin ettiği, daha sonra öğrendikleriyle 16 dil bildiği söylenir. 30’lu yaşlarında zenginleştiğinde Çin, Hindistan, Japonya ve Mısır seyahatlerine çıkar. Ardından Paris’te yaşar, Sorbonne’da dersler alır, entellektüel yaşama karışır ve parasını saygınlığa bu şekilde dönüştürür.
Çanakkale’ye gitmeden önce Yunanistan’a İthaka’ya gider, izinsiz kazı yapar ve bulduklarının Odysseus, karısı Penelope ve ailesine ait olduğunu iddia eder. Sonra Miken Adası’na geçer ve Çanakkale’ye Pınarbaşı Köyü’ne varır ama kazması gereken yerin burası değil de yakınındaki Hisarlık olduğunu bilmez. Bölgenin İngiliz konsolosu ve Fransa ile ABD adına da konsolosluk yapan ve boş zamanlarında kazı faaliyeti ile uğraşan Frank Calvert ona fikir verir denilir. Ancak Schlieman daha sonra Priamos’un şehrinin Hisarcık’ta olduğunu bildiğini yazar ve Calvert’in de kendisi ile aynı görüşte olduğunu belirtir. Halbuki yer tayini kendisinin değildir ve günlüğüne aldığı notlarda Calvert ile tanıştıkları tarihi değiştirdiği söylenir. Hatta Aşil ile Hektor’un dövüştükleri yerin sarp bir tepelik olamayacağı analizini bile yapamaz.
Sonunda 9 Nisan 1870 günü Calvert hasta yatağındayken, ona haber vermeden kazmaya başlar ve bulduğu şeyin Priamos’un Sarayı olduğunu yazarak Alman gazetelerine gönderir. Bu haberle beraber Osmanlı otoriteleri izinsiz kazı yapıldığı haberini alır, kanun gereği yabancıların buldukları tarihi buluntular Arkeoloji Müzesi’ne verilmelidir. Bunu sağlayan Osman Hamdi Bey’e de rahmet göndermek uygun olur…
Bir sene sonra kazı yapmak için ferman çıkartmak gerekti, Osmanlı otoriteleri yerel bir müfettişin kazıyı gözlemlemesi şartı ile izin verdi ancak Schlieman yerel müfettiş Amin Efendi’yi hapsetti ve gözlemcinin kazıları takip etme riskini ve buluntuları Arkeoloji Müzesi’ne verme zorunluluğunu bertaraf etmiş olur. Bugünki harabelerin olduğu yerde kazı yapmaya başlar.
Mayıs 1873 yılında birşeyler bulur, heyecanlanır ve notlarına şunları düşer: ‘Priamos’un Sarayı civarını kazarken olağanüstü bir bakır kaba denk geldim. Dikkatimi çekti ve arkasında altın gördüğümü düşündüm. Onu açgözlü işçilerden korumak ve arkeoloji dünyasına kazandırabilmek için erken bir paydos verdim ve onlar dinlenirken elimdeki bıçakla kazmaya devam ettim. Bu çok tehlikeli bir işti, duvar her an üzerime çökebilirdi. Lakin objelerin görüntüsü, çokluğu, arkeoloji dünyası için paha biçilmez kıymetleri beni korkusuz kılmıştı ve hiçbir tehlikeyi algılamıyordum. Tabi bunu sevgili eşimin yardımı olmadan yapamazdım. Kendisi yanımda durarak buluntuları şalına sardı ve gizledi.’
Daha sonra anlaşıldı ki eşi Sofia o esnada yanında değildi, aslında bu kazılar süresince çok az yanında bulunmuştu. Çok kıymetli eserler bulmuştu; Helen’e ait oldukları düşünülen altın diadem, gerdanlık ve küpeler. En kıymetlileri ve daha sonra ünlü olacak olanları bunlardı çünkü eşi bu objelerle hala bilinen ve kullanılan pozlar vermiştir. Ancak bunlar dışında som altın dolu kaplar da ele geçirildi.
Yazılarında ve notlarında çeşitli yerlerde tutarsız ve yalan bilgi vermesi yaptığı kazıların, aldığı notların, ve söylediği diğer şeylerin doğruluğunu gölgeledi. Hatta yalan söylediği de düşünüldü. Yalancılığı sebebiyle Troya kazılarında bulduklarını aslında başka yerden getirip burda bulmuş ve antik dünyanın en çok merak edilen gizemini çözen kişi ünvanını da edinmeye çalıştığı düşünülür. Zira Troya şehri çeşitli katmanlardan oluşur ve buluntular da Priamos’un Troya’sı ile çağdaş bulunmaz.
Osmanlı Devleti kaçırılan eserlerin peşine düşer ve mahkeme kurulur, Britanya Müzesi verilerine göre Schlieman Osmanlı Devleti’ne bugünki değeriyle 200 bin Pound öder ve dava düşer.
Schlieman eserleri anavatanı Almanya’ya verir, 1881 yılında sergilenmeye başlarlar. El değiştirmeleri İkinci Dünya Savaşı’yladır. Çok iyi korunan hayvanat bahçesinde saklansalar da Rusların Moskova’ya kaçırdığı söylenir, Rus yetkililer bunu sürekli inkar eder. 1990’lı yıllarda Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber eserler Puskin Müzesi’nde aleni olarak sergilenir ve Ruslar hazineyi geri vermeyeceklerini açıklar. Gerekçe de savaşın maddi zararlarının karşılığıdır. 2003 yılındaki bir sergi için bu objelerin gündeme gelmesi Merkel ile Putin arasında küçük bir krize de sebebiyet verir. Her ikisi de eserlerin ana vatanında olmasını ister ve o vatanın da kendi ülkeleri olduğunu iddia ederler. 2018 yılında açılan Çanakkale Müzesi de bu eserleri geri ister.
bu bilgisi kıt ama hırsı yüksek çok dilli beyin arkeoloji dünyasına kazandırdıkları…Kendisi 1882 yılında ani bir kararla Troya kentinde ve kazılarında 10 yıl çalıştığını, gizemi çözmeye daha kaç 10 yıl gerekir bilinmez diyerek kendi işinin bittiğini açıklar. Ama dayanamaz ve 1890 yılında gene kazı yapar, aynı yıl ölür ve onu Troya’dan ölüm ayırır. Atina, Londra, Berlin ve Moskova’ya dağılan ve belki de Çanakkale Troya Müzesi’ne ait hazinelerin hikayesi işte budur.