Ülkemizde her zaman iki kesim olduğu ifade edilir. Biri işinde gücünde olan vatandaşlar diğeri de ayrıcalıklı olan kesim… Bu ayrıcalıklı olan kesim adı gibi bazı ayrıcalıklara sahiptir.

Mesela bu kesimin borcu ne kadar birikirse biriksin elektrikleri kesilmez… Bütün ülke karanlığa gömülür ama onların evleri hep aydınlıktır… Vatandaşın benzini biter yarı yolda kalır ancak onların depoları hep doludur. Ay sonunu nasıl getireceği derdi de olmaz bu kesimlerin. Zira gittikleri her yerde büyük bir ihtimamla karşılanırlar. Yer, içerler ellerini ceplerine dahi sokmazlar…
Peki niye izin verilir böyle bir kesimin oluşmasına?

Öncelikli olarak göbekten bağlı olmanız gerekir bu şahıslara… Bir işiniz vardır, senelerdir beklemektedir. O yemeği ısmarlamazsanız daha senelerce beklersiniz hallolsun diye… Size dokunmasalar bile ailenize, sevdiğinize ya da yakın bir dostunuza zararı olur bu kesimin. ‘Şu böyle olmazsa senin de şu işin olmaz’ derler…

Bir de bu ayrıcalıklı kesimde kendi içerisinde ayrılır. Bazıları tehditkardır… Eline bir koz vermeye görün ne karın ağrısı yaşatır size…
Peki neden kimse ses çıkarmaz da hep susar bu ayrıcalıklı kesime karşı?

Çünkü hep bir bastırılmışlık vardır bizde. Hep kabul ederiz… Çoğu zaman da kadercilik ile bağdaştırırız bunu… ‘Böyle gelmiş böyle gider’deriz… Aslında bu düzeni değiştirmeye de cesaret edemeyiz. En büyük sorunumuzda budur zaten. Evdeki bulgurdan olmamayı tercih ederiz hep.

Ancak artık değişim zamanı gelmiştir. Tüm insanların sadece kanunlar üzerinde eşit sayıldığı bir düzenden sıyrılma, sesimizi yükseltme zamanımız gelmiştir. Bu gidişata bir dur demek için insanları ayrıcalıklı yapanın bulundukları mevkiler ve koltukları olmadığını söylemeli, partizanca uygulamalara son vermeliyiz. Aksi takdirde ayrıcalıklı kesimin yaptıkları çenemizi de elimizi de yormaya devam edecek gibi gözüküyor…